🦉
Fayn, güç sahiplerini denetlemek, bakış açılarımızı genişletmek ve 21. yüzyılın enformasyon karmaşasına direnebilmek için var. Fayn'a sınırsız erişim için ücretli abonelerimiz arasına katılın. Abonelik seçeneklerini inceleyin.

Fayn’ı YouTube’tan takip edenler, “Doksanlar: Olmayan Geçmiş” çalışmamızı hatırlayacaktır. Henüz izlemeyenlerin de linkten erişebileceği bu videonun konu aldığı 90’lı yıllarda Türkiye’ye, hep beraber bakalım! 

İçinde bulunduğumuz günlerde 90’lar “neşeyle” ve “özlemle” hatırlanıyor. Ancak 1990’ların dünyası bu duygulardan ibaret değil. 

90’lı yıllara son veren milenyumun üzerinden bir çeyrek yüzyıl geçti. Artık lügatımızda, sıkça duyduğumuz başka sözler de var; “Bizim orada kurulu düzenimiz var yeğenim” ve “Almanya bizi kıskanıyor” gibi…

Bu sözlerin belki 90’larda bir karşılığı yoktu ama 90’lar, o cümlede işaret edilen düzenin yeniden kurulduğu günlerdi. Soğuk Savaş bitmiş, sembolü olan Berlin Duvarı 9 Kasım 1989'da yıkılmıştı. Sırada, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ayrılan iki Almanya’nın birleşmesi vardı. 

Bir sistemden diğerine geçiş, sadece Almanya’da değil Rusya’da da kendini gösteriyordu. Sovyetler yıkılmıştı. Okul kitaplarındaki haritalarda Türkiye’nin doğu tarafında S.S.C.B.’yi gören gözler, şimdi Moskova’daki McDonalds kuyruklarını görüyordu. Hatta, Sovyetler Birliği’nin son lideri Pizza Hut reklamında bile oynacaktı. 

Fastfood kuyruklarının benzeri, yaklaşık 30 yıl sonra yeniden karşımıza çıktı. Bu kez Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle McDonalds Rus pazarından çekilmiş ve son kez McDonalds yemek isteyenler uzun kuyruklar oluşturmuştu! 

Televizyonlardan naklen savaş

90’ların ilk sıcak savaşı ise, tahmin edeceğiniz üzere Ortadoğu coğrafyasında görüldü.

Kuveyt’i Irak toprakları arasına katmak isteyen Saddam Hüseyin, bu hamlesiyle Batı dünyasının tepkisini çekti ve hemen ardından ABD öncülüğündeki koalisyonun Irak’a müdahalesi başladı. Körfez Savaşı 17 Ocak’ta başladı ve tam 42 gün sürdü.

Bugünlerde savaşlardaki her son dakika gelişmesini Twitter’dan takip ediyoruz. Bu savaş ise dünyada televizyonlardan naklen yayınlanan ilk savaş oldu. CNN'in canlı yayınlarını izleyen milyonlar, savaşa tanıklık etti. Savaş koşulları, Türkiye’de sınır kentlerinde de büyük bir paniğe yol açtı. İnsanlar Saddam Hüseyin’in kimyasal bir saldırı yapacağı endişesiyle, zehirli gazdan etkilenmemek için evlerinde türlü önlemler almaya çalıştı; öyle ki koli bandının adı Saddam bandına çıktı!

Özallı yıllar

Körfez Savaşı döneminde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Turgut Özal, dış politikadaki hamleleri ile Türkiye’yi bölgede “söz sahibi” yapabileceğini düşünüyordu. Savaşı takip eden günlerde, Saddam Hüseyin’in 1988 yılında İran-Irak savaşı sırasında Halepçe’de yaptığı gibi Kürtlere karşı kimyasal silah kullanabileceği endişesi doğdu. Bu, Türkiye sınırlarına yönelik bir göçü de tetikledi. 

Savaştan Türkiye’ye miras kalan ise ABD öncülüğünde Kuzey Irak’taki Kürtleri Saddam Hüseyin’in saldırılarından korumayı hedefleyen ve Çekiç Güç olarak anılan askeri harekatın ülkesinde konumlanması oldu. Çekiç Güç, ülke kamuoyunda PKK ile beraber anıldı, örgütü desteklediği iddiası gündeme geldi.Körfez Savaşı esnasında başbakan koltuğunda, adı bugün fıkralarla anılan Yıldırım Akbulut oturuyordu. Bu dönemde Özal tarafından Anayasa Mahkemesi’ne atanan Haşim Kılıç, kurumdaki koltuğunu 2015’e kadar koruyacak ve 2000’li yılların sıkça tartışılan siyasi isimlerinden biri olacaktı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ise Özal’la Irak politikası nedeniyle ters düşerek istifa edecekti. Bu sivil-asker ilişkileri adına alışılageldik “askeri vesayet” geleneklerinden farklı bir tutumdu. Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ilgilendiren bir diğer gelişme de vicdani retçiler idi.

Askere gitmek istemeyen Tayfun Gönül ve Vedat Zencir Türkiye’nin ilk vicdani retçileri olmuştu. 

“Çankaya’nın şişmanı, işçilerin düşmanı”

90’ların başı, önemli bir hak mücadelesine de sahne oldu. Büyük Madenci Yürüyüşü olarak bilinen eylemlerde toplu sözleşme sürecindeki ücret artışıyla ilgili talepleri, işçileri Zonguldak’ta sendika binası önünde buluşturdu.

12 Eylül’ün işçi mücadelelerine ördüğü duvarlardan birini yıkan eylemde, Ankara’ya yürümek isteyen protestocuların sloganı hafızalarda yer edinecekti: “Çankaya'nın şişmanı işçilerin düşmanı.”Yıkılan bir diğer duvar, komünizm propagandası suçlamalarına ve düşünce suçu yargılamalarına kaynaklık eden TCK’nın 141. ve 142. maddeleriydi. Kibar Feyzo’da Maho Ağa’nın köylülere tepki gösterdiği sahnede "Ula şurda 141-142 başsınız, hepinizi ben besliyorum." derken gönderme yapılan da bu maddelerdi.Soğuk Savaş’ın bittiği bir konjonktürde bu maddeler, yerini Terörle Mücadele Kanunu’na bıraktı. 

Bugünün ittifaklarının öncülleri

Türkiye’de yeni duvarlar yükselmeden önce gördüğümüz manzaralardan birisi de siyasi parti liderlerinin televizyonda topluca tartışmasıydı. 

Tartışma programlarına dair ortak hafızadaki en güçlü öğe ise 1995 yılından, meşhur Doğu Perinçek, Ertuğrul Kürkçü ve Bülent Uluer kavgasıydı. 1991 seçimleri Türkiye siyaset tarihine geçecek çeşitli ittifaklara şahitlik etti. 91 seçimlerinde kurulan ittifaklar, solda “12 Eylül öncesi CHP’nin mirasçısı” Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve “bugünkü DEM Parti’nin öncülü” Halkın Emek Partisi arasındaydı. 

Sağda ise “AKP ile Saadet Partisi’nin öncülü” Refah Partisi ve “dönemin MHP’si” Milliyetçi Çalışma Partisi ile Islahatçı Demokrasi Partisi’ni kapsayan bir ittifak söz konusuydu. 

Türkeş’in, “Değerli oylarınızı Refah Partisi'nde toplamanızı, birleştirmenizi, biriktirmenizi bekliyor, tavsiye ediyorum.” şeklindeki miting konuşması yıllar sonra hem AKP ve MHP hem Saadet Partisi ve İYİ Parti ittifaklarına ilham verecekti. 

“GAP’ı gaptırmam”

Kazandığı ANAP kongresi ile Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı Akbulut’tan devralan Mesut Yılmaz, Başbakanlık koltuğunu koruyamadı ve yeni hükümeti Süleyman Demirel ile Erdal İnönü kurdu. Böylelikle 90’lar, 80’li yılların tek parti iktidarının sonlandığı ve bol koalisyonlu bir dönem olarak tarihe geçti.Demirel için bu dönem siyaset arenasındaki en önemli gündemlerden biri, Güneydoğu Anadolu Projesi’ni Özal’ın sahiplenmesinin önüne geçmekti. Bölgeye yönelik sulama ve altyapı yatırımlarını içeren proje için ünlü sözünü söylemişti: “GAP’ı gaptırmam.”Yeni meclisin önünde ise önemli bir tartışma vardı. HEP kökenli SHP milletvekillerinden Hatip Dicle ve Leyla Zana’nın meclisteki yeminleri neticesinde yaşanan kriz, HEP geleneğinde ve Türkiye’nin siyasi arenasında derin izler bıraktı. 

Uluslararası krizler

90’ların bir diğer savaş coğrafyası Balkanlar’dı. Yugovlasya parçalanmış, Sırp güçleriyle 1992-1995 arasında Bosna Savaşı ve 1998-1999 yıllarında Kosova Savaşı yaşanmıştı.

1995’te Srebrenitsa, 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insani trajediye tanıklık etti. 11 Temmuz 1995’te 8 binden fazla Bosnalı Müslüman katledildi.Ege Denizi'nde gerçekleştirilen NATO tatbikatı sırasında ABD’nin Türk gemisi Muavenet’i vurması, 1992’nin şüpheli olaylarından biri olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Dönemin bir diğer uluslararası krizinin konusu, siyahlara karşı ayrımcılıkla mücadelenin simgesi olan Nelson Mandela’nın “Türkiye'de Kürtler'e yapılan ayrımcılığı” gerekçe göstererek Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'nü kabul etmemesiydi. Hürriyet Gazetesi, bu olay üzerine 'Çirkin Afrikalı' manşetini atacaktı.

İlk kadın başbakan

1993 yılında Özal’ın ani ölümüyle beraber, Demirel cumhurbaşkanı seçildi, DYP lideri ve yeni başbakan Çiller oldu. Çiller mal varlığına dair tartışmalarla, hafızalara kazınan vaatleriyle ve sansasyonel açıklamalarıyla Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu. Çiller’in Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile çalışmasındaki uyum da dönemin ses getiren gelişmelerindendi. Koalisyon ortağı SHP’de de 1993’te koltuk değişimi yaşandı. Erdal İnönü gitti, Murat Karayalçın geldi.

2 Temmuz 1993

Türkiye, 1993’te birbiri ardına yaşanan Madımak ve Başbağlar Katliamları ile sarsıldı. 2 Temmuz 1993’te Madımak’ta yaralı olarak kurtulan Aziz Nesin, Salman Rüştü’nün Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirmek istemesi ile hedef gösterilmişti. 2 Temmuz 1993’te Beyoğlu’nda ‘Cinsel Özgürlük Etkinlikleri’ adı altında yapılması planlanan ilk LGBTİ Onur Yürüyüşü de yasaklanmıştı. Bu dönemde bir kent direnişi, benzeri bugün dahi mümkün olmayan başarılı bir sonuç elde etti. İstanbul Gümüşsuyu’ndaki Park Otel’in 17 katı, mahallelinin mücadelesi sonucu yıkıldı

94 seçimlerine giderken

Etkileri İstanbul ile sınırlı kalmayan, yerel yönetimlerde CHP’nin 2019 ve 2024 seçimlerine dek belediye başkanlığı kazanamaması sonucunu doğuran iki önemli gelişme de bu dönemde yaşandı: Ümraniye Çöplüğü Patlaması ve İski Krizi. 1993 yılında, Ümraniye Hekimbaşı'nda çöplük olarak kullanılan alanda şiddetli bir patlama meydana geldi. Kazım Karabekir Mahallesi'ndeki derenin kenarında bulunan gecekondular, çöp yığını altında kaldı ve 39 kişi hayatını kaybetti. 

Mehmet Ali Birand tarafından “Yılın ilk büyük sürprizi o güne kadar adları hiç yolsuzluğa karışmamış olan sosyal demokratlardan çıktı. Söz konusu skandalın üç sac ayağı vardı. Bir ucunda siyaset, diğer ucunda yolsuzluk ve nihayet sonuncu ayakta ise aşk, ihanet ve entrika…” olarak özetlenecek, başrollerinde dönemin İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel ve boşanmak istediği eşi Nurdan Erbuğ’un olduğu İSKİ skandalı yaşandığında da takvimler 1994 seçimlerinin hemen öncesini gösteriyordu.

Enflasyon canavarı her dönemde

Yaptığı medya yatırımlarıyla medyada tekelleşme ve holdingleşme tartışmalarını başlatan Asil Nadir ile eşi Ayşegül Tecimer, bu yıllarda önemli yargılamaların öznesi oldular. Zimmet suçlamasıyla yargılanan Nadir’in 1993’te İngiltere’den KKTC’ye ve tarihi eser kaçakçılığından yargılanan Tecimer’in 1997’de Türkiye’den ABD’ye kaçışı gündem oldu. “Civangate” skandalı, Türkiye'nin gündemini uzun süre meşgul eden bir diğer konuydu. 

Müteahhit Selim Edes’in rüşvet olarak verdiği parayı geri alamadığı iddiası ve Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin Civan'ın vurulmasıyla birlikte Alaattin Çakıcı ve Semra Özal’ın da adlarının geçtiği bir dava süreci yaşandı. 90’larda geçen yolsuzluklarda figürlerin “hayali ihracat” ile suçlandığını çok görüyoruz.  

Yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan kaçak iş insanı Halil Bezmen'i bulmaya çalışan Uğur Dündar’ın 1994 yılındaki kavga videosu ise 2020’lerde sosyal medyada viral oldu.

Türkiye yolsuzluzluklar, rüşvet iddiaları ve hayali ihracat haberleriyle sarsılırken yakın tarihinde gördüğü en büyük ekonomik krizlerden birine de şahitlik etti. 1994 yılında yaşanan bu krizden kurtulmak amacıyla Çiller ve Karayalçın, 5 Nisan tarihinde bir dizi karar açıkladı. 

94 krizinde, tahmin edebileceğiniz üzere enflasyon yine rekor seviyeleri gördü, enflasyon canavarı adeta “dehşet saçtı.”   

“Geçiş dönemi zaferleri”

94 ve 95 yıllarında siyaset arenasında önemli değişiklikler oldu. Mecliste DEP’li milletvekilleri ile Refah Partili Hasan Mezarcı’yı hedef alan dokunulmazlıkların kaldırılması krizi patlak verdi. 

Yerel seçimlerde Erdoğan ve Gökçek’i aday gösteren Refah Partisi, İstanbul ve Ankara’yı kazandı. Erbakan’ın bu zaferleri “geçiş dönemi” olarak değerlendiren demeci ise çok konuşuldu. Deniz Baykal’ın yeniden kurduğu CHP ile SHP birleşti, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in CHP’li bakanları eleştiren sözleri DYP-CHP hükümetinin CHP kanadında tepkiyle karşılandı. Bu durum koalisyonun bozulmasına kadar gitti ve genel seçimlerden birinci parti olarak Refah Partisi çıktı.

İnsan hakları eylemleri

Kayıp yakınlarını bulmak isteyen Cumartesi Annesi/İnsanları eylemlere başladı. Öte yandan, Gazi Mahallesi’nde yeni bir katliam yaşandı. Aralarında Yaşar Kemal’in de bulunduğu bir grup aydın, düşünce suçundan yargılandı. Doğu Ergil’in Kürt Sorunu’yla ilgili raporu ve Ahmet Altan’ın Atakürt yazısı da ifade özgürlüğü tartışmalarını tetikledi. Yasa dışı örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alınıp işkenceye uğrayan 16 Manisalı gencin yargılanması ve onlara işkence yaptıkları iddiasıyla polislere karşı açılan davalar Türkiye'deki insan hakları mücadelesinin simge olayları oldu.

Avrupa’yla ilişkiler: bir sıcak bir soğuk

Bu dönemde Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde iki önemli gelişme yaşandı. Dönemin DYP'li Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir, Türkiye'yi 1995'te ziyaret eden Alman Parlamenter Claudia Roth, İngiliz Parlamenter Pauline Green ve Fransız Parlamenter Catherine Lalumiere'e hakaret etti. Öte yandan, Türkiye, AB sanayi mallarına uygulanan gümrük vergilerini kaldırarak Gümrük Birliği’ne girdi. Dış politikadaki önemli bir diğer konu, Türkiye ve Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren Kardak Krizi’ydi. 

“Hacı ile Bacı”

İç siyasette ANAP ve DYP arasındaki ANAYOL hükümetini, Refah Partisi ve DYP arasındaki REFAHYOL hükümeti takip etti. Erbakan ve Çiller’in koalisyonunu eleştirenler o dönem “Hacı ile Bacı” nitelemesini çok kullandı. Adını bugünlerde sıkça duymaya devam ettiğimiz, zamanın Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar da bu iktidarlar döneminde bakanlık yaparak siyaset arenasına girdi. Bu yıllarda Erbakan, kurulmasına öncülük ettiği D-8 ile dış politikada farklı bir açılım izlemeye çalışıyordu. Erbakan’a getirilen en önemli eleştirilerden birisi, Libya’da Kaddafi ile olan görüşmesi ve burada Türkiye’nin Kürt politikasına yönelik yaklaşıma dair sözleri üzerineydi.    

Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık

Bu dönemde cezaevlerindeki ölüm oruçları, üniversitelerdeki öğrenci eylemleri ve 1 Mayıs işçi eylemleri, özellikle de 1 Mayıs 1996’da Kadıköy’de yaşanan ölümlü protestolar karşımıza çıkan diğer toplumsal olaylardı. Gazeteci Metin Göktepe’nin işkenceyle öldürülmesi ise medya ve hukuk tarihinde kara bir leke olarak yer aldı. Toplumun en büyük reaksiyonu ise devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkartan 3 Kasım 1996 Susurluk Kazası’na yönelik oldu. Temiz toplum talebiyle “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemlerine başlandı. Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş da ses getiren bir rapor hazırladı. Ne var ki bu gündem, yargı nezdinde aynı karşılığı bulamadı.

Postmodern darbe

28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ise siyasetin dengelerini alt üst etti. Toplantıdan çıkan muhtıra niteliğindeki kararlarla postmodern darbe başladı, Refahyol hükümeti sona erdi, TSK’dan ihraçlar gerçekleşti. 

MGK kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla Batı Çalışma Grubu kuruldu. “İrtica bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecektir” düşüncesiyle savunulan müdahale, Türkiye siyasetinde askerlerin istediği yönde bir etki bırakmadı. Ancak bu dönemde başörtüsü sorunu kronikleşti, yaşanan mağduriyetler on yıllarca sürecek tartışmalara neden oldu. 

Üniversitelere başörtüsü ile girilmesine yönelik yasaklamalara karşı yapılan protesto eylemleri, dönemin sol görüşlü hareketlerinin de desteğini aldı. Aczmendiler, Fadime Şahin Müslüm Gündüz olayı, Kudüs Gecesi, Şevki Yılmaz’ın konuşma kasetleri, Sultanbeyli’de askerlerin yaptırdığı Atatürk heykeli, Erbakan’ın Çankaya’daki iftar yemeği, Star TV muhabirine yumruk atılması, imam hatiplerin orta kısmının kapatılması, YÖK’ün katsayı uygulaması getirmesi bu dönem kamuoyunun gündem başlıkları oldu. 

MHP’de boşalan koltuğu kim dolduracak?

1997 yılının bir diğer önemli gelişmesi MHP lideri Türkeş’in vefatıydı. Ölümü sonrası yapılan MHP kongresinde, ülkücüler arasında kavgalar yaşandı. 

2024 yılında Zafer Partisi’nin İstanbul’da belediye başkan adayı olan Azmi Karamahmutoğlu, Devlet Bahçeli’nin seçildiği kongrede Tuğrul Türkeş’i destekleyecek, kürsüye çıkarak “illegaliteyi başlatacaktı.” 

Skandallarla dolu yıllar

1997 yılı, 90’lı yıllarda tanık olduğumuz skandalları iyice büyüten bir dönem oldu. Tuzla’daki tanker yangınında itfaiyecilerin elbiselerinin alev alması sonucu yaşanan ölümler, Şişli Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk hakkında çıkan yolsuzluk suçlamaları, yasadışı dinlemelerle gündeme gelen Telekulak skandalı, Titan saadet zinciri soruşturması ve Bosna’ya yardım amacıyla toplanan paraların Refah Partisi bağlantılı Süleyman Mercümek’in banka hesabına aktarıldığı iddiası bunlardan bazılarıydı. 

1998’de Refah Partisi’nin kapatılması ve partiye verilen hazine yardımının devlete iadesinin istenmesiyle kayıp trilyon davası patlak verdi. 28 Şubat’tan sonra Mesut Yılmaz liderliğinde kurulan ANASOL-D hükümeti ise bir başka skandalla düşecekti. Türkbank skandalının ardından CHP, verdiği gensorularla hükümete desteğini çekti.  Zaman artık Türkiye’yi 2002 yılına hazırlıyordu. Milenyum kelimesi siyasetçilerin de medyanın da dilinden düşmüyordu. 

Siyaset arenasında tanıdık isimler

Deniz Baykal, 1998 CHP kurultayına Ricky Martin şarkısıyla giriş yaparken aynı günlerde Erdoğan okuduğu şiir nedeniyle hapis cezasına çarptırılıyor, hakkında meşhur “Muhtar bile olamaz” gazete manşetleri atılıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu ise bu dönem malum kurumun, SSK’nın başındaydı. Cumhuriyet 75. yılına erişirken, Anıtkabir’e saldırı girişimi haberleri ile ülke gündemi bir kez daha sarsıldı. Almanya'da ikamet eden Metin Kaplan’ın liderliğindeki İslami hareket, kamuoyunun gündemindeydi.Adnan Oktar, o günlerde de tartışılan figürlerin başında geliyordu. Oktar Babuna’nın lösemi hastası olduğu gerekçesiyle başlatılan ve ilk başta kamuoyunun ilgisiyle karşılanan ilik kampanyası, zaman geçtikçe geride şüpheler bırakmıştı.

Ecevit, yeniden…

Fethullah Gülen yurtdışına kaçarken, Apo Türkiye’ye getiriliyordu. Abdullah Öcalan’ın yargılama süreci, idam tartışmalarını yeni bir zemine taşıyordu. Artık başbakan koltuğunda yeniden Ecevit’in olduğu zamanlar gelmişti. Kamusal alanda başörtüsü yasağı devam ederken, Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı’nın meclise başörtüsü ile girmesi üzerine Ecevit’in yaptığı konuşma hafızalarda yerini aldı. Ahmet Kaya’ya yapılan linç, o günlerden bugüne miras kalan bir diğer konu. Bu dönemde gerçekleşen bir satanist cinayete yönelik başlayan yargılama sürecinde metal müzik dinleyenlerin hedefe alınması, İstanbul Kadıköy’deki Akmar Pasajı’na yönelik polis baskınını da popüler kültür hafızasına kazıdı. 

Depremle sarsılan günler

Şüphesiz, 1999 yılının en önemli olayı 17 Ağustos depremiydi. Resmi sayılara göre 18 bin insanın hayatını kaybettiği deprem, Türkiye toplumunun 6 Şubat 2023 Depremleriyle beraber en büyük toplumsal travmalarından biri…

Deprem sonrası AKUT’un gösterdiği performans ise, ilerleyen yıllarda sivil toplumun gelişmesine ön ayak oldu. Dönemin ABD Başkanı Clinton’ın Türkiye’ye ziyaretinde Erkan bebeğin burnunu sıktığı an, hafızalarda ikonik bir görüntü oluşturdu. Gölcük depreminden kısa bir süre sonra Düzce’de gerçekleşen depremde ise 845 kişi hayatını kaybetti. 

Hortumlayan hortumlayana

Jetkent konut, Proton’un Türkiye Temsilciliği, Siirt JetpaSpor gibi projeleriyle ilgi çeken Fadıl Akgündüz, namı diğer Jet Fadıl, 29 Ekim 1999 gecesi onlarca televizyondan ortak yapılan yayınla İmza otomobilini tanıttı. Öte yandan, banka hortumlamalarından birisi de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yeğeninin adının karıştığı Egebank’ta gerçekleşecekti. 90’ların yolsuzlukları, ileride Avrupa'da Kombassan, Yimpaş, Endüstri Holding ve Jet-Pa gibi holdinglere para yatırmış olan yurtdışında yaşayan Türklerin paralarını geri alma mücadelelerine dönüşecekti.

Milenyum’a doğru

Varlığı tüm 90’lara yayılan olayları da unutmayalım! Faili meçhuller, PKK saldırıları, PKK’ya karşı geliştirilen devlet refleksleri, Hizbullah vahşeti, madenlerdeki grizu patlamaları ve Bergama köylülerinin siyanürle altın madeni aranmasına yönelik protesto eylemleri… Her türlü olumsuzluğa rağmen, 90’lar Türkiye halkının Avrupa Birliği’ne olan umuduyla kapanıyordu.

Öte yandan, 1 Ocak 2000’e girilen yılbaşı gecesi bilgisayar sistemlerinde çıkabilecek 2000 yılı problemi endişe ettiriyordu, kriz senaryolarına karşı önlemler alınıyordu. Korkulan olmadı.

Artık daha yakından hatırladığımız günler, milenyum işte böyle başladı.

Bağlantı kopyalandı!