Bugünlerde İstanbul yerel gündeminin üst sıralarında biz varız, yani Prens Adaları ve Adalılar. 

Zira, İETT’nin hizmete yeni soktuğu, aslında dayattığı demek daha doğru, minibüslere itiraz ediyoruz. 

Biz adalarımızın o daracık yollarından geçemeyecek büyüklükteki, üstüne çiçek, kaplumbağa falan çizildi diye çevreci oldu sanılan minibüsleri, bizim deyimimizle azmanbüsleri, yaşam alanımızda istemiyoruz. 

Bunu da şımarıklığımızdan, adalarda ziyaretçi istemediğimizden, adalarımızın güzelliklerini yalnızca kendimize ait gördüğümüzden falan yapmıyoruz. 

Hele ki, komşu WhatsApp gruplarının birinde paylaşılan ve Büyükada’nın duvarlarından birine yazılmış, “Madem zenginsiniz rahatsız olun zahaha” duvar yazısındaki gibi, sınıf düşmanlığıyla “İstemezük” demiyoruz. (Ayrıca ortalamaya bakıldığında hiç de sanıldığı kadar zengin falan değiliz ama bu ayrı bir yazının konusu.) Ha bir de “bir avuç entel dantel” olduğumuz için de karşı çıkmıyoruz.

Tam tersine, biz adaların güzelliğinin her daim korunmasını, gelecek nesillere de kalmasını, herkesin o güzelliği görüp, bizim adada yaşamaktan kaynaklanan mutluluğumuza ortak olmaya devam etmesini istediğimiz için o azmanbüsleri istemiyoruz. 

Korkuyoruz bir de ya o azmanbüslerin geçemeyeceği kadar dar olan yollar genişletilirse diye…

Fakat bunu anlatabilmek için meseleyi biraz başından ele almak gerekiyor. 

Çünkü mevcut tartışmalar tam olarak gerçeği yansıtmıyor, üstelik basite indirgeniyor.