Geçen hafta kendilerini “emir kulu” diye tanımlayan polislerin, demokrasi yanlısı protestolar sırasında göstericilere biber gazı sıkması ve orantısız zor kullanmasının deontolojik (mesleki ahlak) açısından değerlendirmesini yapmaya çalıştık.

Bu hafta izninizle, yine gündemdeki protestolar üzerinden bir değerlendirme yapmak istiyorum. İlginç, daha doğrusu epey tuhaf bulduğum bir tavırla karşılaştım geçen hafta. Hem de epey yakınımdakilerden duyduğum sözler bunlar.

Adetim değil ama bu kez yazıya bir yargı cümlesiyle başladım. Yani en baştan diyorum ki, bu yazı ahlaki açıdan doğru bulmadığım bir tavır hakkında. Yani “spoiler” (önden sürpriz kaçıran bilgi) vermiş oldum.

“İyi ki bizimki yurtdışında”

İşte size bahsettiğim sözler… Geçenlerde en yakın arkadaşlarımdan biri söyledi. “Çocuğunun yurtdışında olmasına şükretmiş. Ne var bunda?” diyebilirsiniz.

Gariplik şurada: Arkadaşım daha beş dakika önce protestolara katılan gençleri ne kadar takdir ettiğinden bahsediyordu. Önceleri olumsuz anlamda eleştirdiği Z kuşağının kendisini ne kadar şaşırttığını söylemişti. Adaletsizliği kabul etmemeleri, haklarını korumak için gösterdikleri cesaretin gözlerini yaşarttığını anlatmış durmuştu.

Sadece beş dakika sonra da “İyi ki bizim çocuk yurtdışında” deyiverdi. Oğlu Avrupa’da bir üniversitede okuyan bu arkadaşım, aslında - mealen - şunu söylüyordu: “Protestolarda tutuklanıp hapse atılan gençler benim çocuğumun, hatta benim de haklarımı korudular. Ama iyi ki benim çocuğum hapse girmedi.”

Bunun büyük bir çelişki, hatta ahlaken sorunlu bir bakış açısı olduğunu söylediğimde bana şu cevabı verdi: 

“Senin çocuğun yok, anlamazsın”

Bu sözü de çok duyuyorum son zamanlarda. Arkadaşlarımla çocuklarıyla ilgili yanlış tutumlarını her konuştuğumda aynı tepkiyle karşılaşıyorum. Üstelik bu cümleyi büyük bir gururla ve haklı olduklarının kanıtı olarak kuruyorlar.