Artık fazlasıyla alıştığımız üzere herhangi bir politikacıdan dürüstlük, sözünün eri olma, halk yararına çalışma, adalet, ahlak gibi şeyler beklemek, en hafif tabiriyle ‘saflık’ olur. Bu kavramlar politika sahnesini terk edeli epey bir zaman oldu.
Halbuki Aristoteles, politika dediğimiz inceleme alanını etikle neredeyse bir tutmuştu. Hatta Nikhomakos’a Etik adlı eserinin belli başlı bölümlerinde politikayı etikten daha üstün bir bilim olarak tanımlamış, bu fikrini de şöyle temellendirmişti…
Etik, yani ahlakın bilgisi bireyin iyiliğini araştıran bir alandır. Politika ise, doğası gereği bir arada yaşama eğiliminde olan insanın (zoon politikon) kurduğu toplumun iyiliği için çalışan bir bilimdir. Toplum için iyi olan birey için de iyi olacağından, politika etikten üstün bir inceleme alanıdır.
Aristoteles de fazla mı safmış ya?
Değildi elbette. Filozof yine olması gerekeni, ideal olanı söylemiş, ama biz onu hayata geçirmeyi beceremedik. Bırakalım politikanın ahlaktan üstün olmasını, ahlak ve politika kelimelerini yan yana kullanamaz, ahlaklı sıfatını hiçbir politikacıya yakıştıramaz hâle geldik.
‘Politika bilimi’ bir yere kadar öyle olsa da pratikte uygulanan politika toplumun iyiliği için çalışan bir mekanizma olmadı, olamadı. Politikacılar retorikle, her şeyi halkın iyiliği için yapıyorlarmış gibi gösterdiler ama aslında bunu hiç önemsemediler.