Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 8. Olağan Kongresini seri bir şekilde tamamladı. Delegeler, sabahtan akşamüstüne (10-15) “doğal” liderini formalite icabı yeniden “seçti,” liderinin belirlediği parti yönetimini de yine formalite icabı hızlıca onayladı ve dağıldı.
Bilhassa son yerel seçimlerde birçok belediye ile birlikte geleneksel birinci parti konumunu yitirdiği; yargı bağımsızlığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı gibi bütün demokrasi göstergelerinde ülkeyi gerilettiği ve izlediği ekonomi politikalarıyla hayat pahalılığını, gelir adaletsizliklerini ve yoksulluğu artırdığı, toplumsal mobilite imkânlarını azalttığı ve bu nedenle destekçilerinin azaldığı/sorguladığı hatırlandığında, AKP’nin kongresini bir formaliteye indirgemesi, en azından biraz demokrasi görgüsü olanlar açısından açıklanması gereken bir durum.
Müstehzi bir perspektiften bakıldığında ise son derece gerçekçi bir kongre: Artık yosun tutmuş molozlarla çoktan kapanmış bir tünelden çıkma olasılığı sıfırlanmış bir iktidar treninin/partisinin (liderinin) yapması gereken ne ise o yapılmıştır.
Demokrasi görgüsü açısından bakınca
Kongrenin atrofisini demokrasi görgüsü açısından açıklayacak olursak, akla ilk gelen, seçmenin 2023’te AKP liderine (Cumhurbaşkanı seçerek) ve müttefikleriyle birlikte partisine (mecliste çoğunluk sağlayarak) verdiği güvenoyunu 2024’te geri almasına rağmen bir erken seçim baskısının yaratılamaması hususudur. Muhalefetin fuzuli olduğu anlaşılan normalleşme gündeminin de katkısıyla erken seçimin gündeme dahi gelmemesi, AKP liderinin rejimin demokratik karakterini zedeleyecek yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanı konumunun “en azından matematiksel olarak” güvende olduğunu gösterdi.