Festival takip etmek zor zanaat. Bazen bir günde üst üste dört film seyretmeniz ve her filmden sonra hemen o filme dair bir yargıya varmanız gerekiyor. Çünkü film çıkışı sizi mutlaka bir sohbet bekliyor. Bir de bunlar normal sohbet değil, adeta filmin otopsisi yapılıyor. Açıkçası benim zorlandığım bir konu bu. Çünkü bir film hakkında ne düşündüğümü hemen netleştiremiyorum. Bazen sinema koltuğunda bana hafakanlar geçirten bir film, üstüne düşündükçe anlam kazanabiliyor ya da tam tersi çok büyük keyifle izlediğim bir film sonradan yaşadığım negatif bir aydınlanmayla gözümden düşebiliyor. O yüzden yorum yapma konusunda “hazırcevap” sinema yazarlarıyla dolu Altın Koza fuayelerinde epey zorlandım. Ama festivali iki gün önce kapattık ve artık yazabilirim. 

İşte başından sonuna “ön jüri” sıfatıyla katıldığım ama bir gazeteci gibi de takip ettiğim Altın Koza’dan manzaralar, tartışmalar ve daha fazlası…

Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Güney Ödülü’nü Türker Süer’e verirken (Gecenin Kıyısı)
Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Güney Ödülü’nü Türker Süer’e verirken (Gecenin Kıyısı)
Hiçbir Şey Yerinde Değil

Bahçelievler Katliamı’ndan 15 Temmuz’a tabu konular…

Festival boyunca fuayelerde en çok çekiştirilen isim şüphesiz Burak Çevik oldu. Senaryosunu ve yönetmenliğini üstlendiği Hiçbir Şey Yerinde Değil, Adana’da öyle bir gürültü patırtı kopardı ki, dalgası Twitter’a (X) da yansıdı ve bir ara Bahçelievler kelimesi TT oldu. Zira film, 1978’te Ankara’nın Bahçelievler mahallesinde gerçekleşen o korkunç katliamdan yola çıkıyor. 

O katliamda aralarında Haluk Kırcı’nın da olduğu Ülkü Ocakları Derneği bağlantılı bir grup silahlı kişi Ankara’nın Bahçelievler semtinde Türkiye İşçi Partisi üyesi öğrencilerin yaşadığı bir evi basmışlar, evdeki silahsız 7 genci boğarak ve kurşuna dizerek öldürmüşlerdi. Katliamla ilgili dava dosyasındaki bilgilere göre, katliam sırasında Abdullah Çatlı da dışarıda bekliyordu.