Hayat bize habire bir şeyler yapıyor. Başımıza geldikten sonra artık aynı insan kalamadığımız bazı şeyler bunlar.
Nasıl oluyor da böyle oluyor pek bilmiyorum. Bilmek için muhatabına soracağım. Bu uzun zamandır hayalini kurduğum söyleşilerin genel maksadı insanı kurcalamak.
O zaman başlıyorum. İlk durak annelik.
“Anne olunca sana ne oldu?” diye sormak istediğim anneler var.
Anne olunca kadına çok şey olduğunu kendimden biliyorum. Ama merak ettiğim başkalarına neler olduğu, çünkü biliyorum konuştukça açılıyor halkalar.
Derdim biraz da bu. Biraz genişlemek.
“Artık özgür değilim. Bu bir gerçek.”
Konuştuğum ilk anne Tuğçe Tatari. Güncel siyasetle yakın ilgisini biliyorum ve benim gibi anne olmak için kırk yaşı beklediğini.
Bütün bunların nasıl yan yana geldiğini merak ediyorum ve başka şeyleri de.
Oğlu Cem artık beş buçuk yaşında. Fırtına biraz dinmiş olabilir mi? Nasılsın diye başlıyorum önce. İlk cümlesi analığın özeti gibi: “Hiçbiri diğerine uymayan duygular içindeyim.”
Ama genel olarak anneliğin geldiği aşamada iyi gittiğini söylüyor: “Annelik benim sevdiğim bir sosyal ilişki biçimi oldu.”
Peki bu ara en çok ne zorluyor onu?
Tuğçe’yle bir konuda birbirimize çok benziyoruz. İkimiz de hayatımız boyunca tek tabanca yaşamaya alışmış insanlarız. Onun annelikte bu ara en çok zorlandığı konulardan biri buymuş, şöyle açıklıyor: