Depremin ikinci yılındayız. Bundan tam iki yıl önce, 6 Şubat 2023 Pazartesi günü sabaha karşı saat 4.17’de, Türkiye’nin güneydoğusu ve Suriye’nin önemli bir bölümü, tarihindeki en büyük depremleri yaşadı.
O günden beri hepimiz deprem bölgesinde olanlara değişen uzaklıklardan ve farklı düzeylerde tanıklık ettik. Bu kadar kritik bir sürece tanıklık etmek, bu tanıklığı paylaşmayı gerekli kılıyor. Bu nedenle bu yazıda size, bazı temel kavramlar üzerinden, iki yıllık -oldukça yakından- tanıklığımı anlatacağım.
Bu tanıklık hikayesinde, sıklıkla ve kaçınılmaz olarak deprem öncesi Antakya’ya da uğrayacağız. Çünkü kaybedilenin ve iki yılın sonunda hâlâ hasretle, umutla beklenenin ne olduğunu anlamak, ancak bu şekilde mümkün. Başlıyoruz.
Antakya’da depremi anlamak
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle aniden ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına “deprem” diyoruz. İstisnalar dışında, tek başına herhangi bir yıkımın sebebini oluşturmayan depremin yıkımla, hasarla, ölümlerle ilişkilendirilmesi ise, çoğunlukla “insanın katkısıyla” mümkün oluyor.
Antakya’da deprem, yerleşmenin tarihinde defalarca gerçekleşmiş, Antakya’nın en az yedi defa büyük ölçüde yıkılmasına neden olmuş, buna rağmen kentin yine aynı konumda inşa edilmesiyle sonlanmış bir süreç. Dolayısıyla Antakya depreme aşina.
İki yıl önce, 6 Şubat 2023’te yaşanan deprem fırtınası ise, birçoğumuzun hayatı boyunca Antakya’nın tarihinde tanıklık edeceği en önemli durum gibi görünüyor. Çok hızlı bir şekilde afete, yani insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar ortaya çıkaran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini kesintiye uğratan, imkânların yetersiz kaldığı bir olaya dönüşen 6 Şubat depremleri, merkez üssü Antakya olmasa da, daha önce defalarca anlatılan nedenlerle, en yıkıcı etkisini Antakya’da gösteriyor.
Ama Antakya’da depremin esas yıkıcı etkisi, depremden sonra gerçekleşiyor.
Depremden önce ve sonra şehir planlama ne işe yarar?
Şehir planlama, bir şehrin ve insan ihtiyaçlarını karşılayan alanların gelecekte arzu edilen koşullarda geliştirilmesi ve bu doğrultuda uygulanmasıyla ilgilenen bilimsel bir alan. Türkiye’de geçerli olan İmar Kanunu, bütünsel ve hiyerarşik planlamayı esas alıyor.
Antakya’nın depremden önce -planlama uzmanı olmayan kurumlarda- yapılan imar planlarıyla başta zeytinlikler olmak üzere doğal alanlar yüksek yoğunlukla yapılaşmaya açılıyor. Bu sırada deprem riski, fay hattı, zemin özellikleri, planlama kararlarında dikkate alınmıyor. Antakya’da defalarca gerçekleşmiş depremler ve resmî kurumların hazırladığı deprem odaklı bilimsel raporlar gösteriyor ki, burada yapılacak tüm şehir planlarında deprem konusunu gözetmek gerekiyor. Ama depremden önce bütünsellikten ve planlama hiyerarşisinden uzak yapılan planlar, kentin afetlere hazırlanmasında da herhangi bir işlev görmüyor ve 6 Şubat’ta Antakya’da yaşanan yıkıma engel olamıyor.
Depremden sonra ise planlamadan beklenen, gerçekleşmiş olan büyük afetin yıkıcı etkilerinin bütünsel planlama çerçevesinde belirli bir zaman periyodunda iyileştirilmesi sürecinde yönlendirici olması. Fakat iki yıl sonra Antakya’da planlamanın durumuna bakıldığında, geçici dönemin planlanması ve nitelikli geçici barınma alanlarının oluşturulması için herhangi bir planlama yapılmadığını söylemek, yanlış olmaz.