Bu defa şairlere gidiyorum ve onlara şiiri soruyorum. İşim kolay değil. Kuşkusuz bin odalı bir yer bu şiir. Hangisine girsen günlerce konuşursun. Konuşacağım kişilerse şairler. Şiir gibi hassas bir türün içinde durabilen, “şiir yapmak” gibi bir işe kalkışan, kendini ve dünyayı bolca ameliyat eden ve oradan nefis metinlerle çıkan özel insanlar. Sahiden böyle düşünüyorum. Odağım şairliğin insana ne yaptığı… Şair nasıl olunur? Şair olmak ne demektir? Şiir hayata ne katar? İyileştirir mi? Nasıl bir bakış açısı getirir? İyi şiir nedir? Şiir okuyanla okumayan bir olur mu?

İlk konuğum şair ve yazar Asuman Susam. Kendisi bu işin aynı zamanda kuramsal tarafında çalışan, hayatını metinle uğraşarak kurmuş, çok kıymetli bir edebiyatçı. Benimle doğum gününde buluştu. Ne güzel bir tesadüf oldu. Çok keyifli, aklımda bir sürü pencere açan, bana sorular sordurtan bir söyleşi oldu. Dilerim okuyan da benim kadar haz alır bu söyleşiden. 

Bir insan neden şiir yazar, diye başladım söze. 

“Şiir yazmak aslında birçoğumuzun başına gelen bir şey. İçimizdeki duyguları lif lif ayırt etmeye başladığımızda gittiğimiz ilk türdür şiir. Ancak eğitim sistemimizden kaynaklı bir yanlış yapılanmayla da ilgili olarak, biz şöyle zannederiz, söz konusu duyguların dışa püskürtülmesiyle ortaya çıkan her şey şiirdir. Oysa değildir.”

Asuman Susam’ı şiire yönlendiren şey ne olabilir? 

“Şiir benim dünyayla kurduğum özel bağın ritmi oldu hep. Düzyazının, romanın, öykünün ritmiyle, bu edebi türlerin seslerini bize duyurma biçimiyle şiirinki çok başka. Hepimiz aynı görüntülerin, imgelerin, aynı metaforların hücumuna maruz kalıyoruz. Ama her birimizin oradan aldığı anlamlar ve duyduğu sesler farklı; hepimiz hem kendimizi hem dünyayı başka biçimlerde duyuyoruz. Benim varlıksal yatkınlığım kendimi şiirin ritmiyle anlatmak oldu. Bu ritimle ve onun çağırdığı seslerle konuşmayı tercih ettim ve bu şiir oldu. Yani benim şiirdeki ısrarım varlıksal bir nedene sahip.”