Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin sonuçları meseleyi yakından takip edenler açısından büyük bir sürpriz ihtiva etmedi.
Ulusal-sağ(lar)ın yükselişi beklenen, öngörülen bir olguydu.
Şaşırtıcı olan, daha ziyade bazı ülkelerde “haddinden fazla” açılan farkla ilintili oldu.
Fransa’daki sağ-popülist Ulusal Birlik Partisi’nin seçimi en yakın rakibinin yaklaşık 17 puan önünde tamamlaması dikkat çekiciydi.
Her ne kadar AP seçimlerinin kendine has dinamikleri olsa da gerek Avrupa içindeki ulusal bağlamlara gerekse Brüksel’e de tesiri olacağı aşikar.
Nitekim Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 9 Haziran gecesi ülkeyi erken seçime götürmeye karar verdi. Keza Belçika’da hükümet istifa etti. Almanya’da iktidar henüz yaşadığı ağır yenilginin faturasını ödemeye yanaşmasa da sonuçlarla yüzleşmekten uzun müddet kaçamayacağı aşikar.
Peki, ama Avrupa’da ulusal-sağ(lar)ın nesnel yükseliş zeminini nasıl okumalı?
Yükselişin nesnel çerçevesi…
Şüphesiz ki söz konusu yükselişin tek bir sebebi yok. Buna mukabil bir “iç-dış etkenler manzumesi”nden rahatlıkla bahsedilebilir.
Kitlesel ve yasadışı göçün Avrupa’nın sosyolojisine ve dahi kültürel yapısına nispetle ürettiği çelişkiler epey yoğun. Dahası, bu hususta bir çeşit “sıkışma” hâli var. Etkenlerden biri şüphesiz bu.