1988’de sinemalarda, 90’larda ise video kaset pazarında ve televizyonlarda defalarca izlenerek kült statüsüne ulaşmıştı Beetlejuice. Bu başarısını en çok zamanın ruhunu yakalamasına borçluydu.
80’lerin ışıltılı rengarenkliği, 90’ların gerçekçi karanlığına kusursuz geçiş yaparken ideal bir köprü olmuştu. Çünkü hem karanlık hem renkliydi. Ghostbusters, Elm Sokağında Kabus, Eastwick Cadıları ve Gremlins gibi komedi unsurlarına sahip korku filmlerinin izinden gidiyor ama kendine müthiş özgün bir yol da açıyordu.
Belki de ilk defa ölüm sonrası veya öte dünya dediğimiz yer beyaz bulutlar, kızgın ateşler, melekler ve zebaniler gibi klişelerle değil, bir korku karnavalı gibi resmedilmişti.
Yıllarca Disney’in animasyon bölümünde çalışan Tim Burton, filmin özel efektlerini tamamen stop-motion animasyon mantığında çekmiş, kuklalar ve maketlerle benzersiz bir sinematografi sunmuştu seyirciye.
Bir cehennem standupçısı olarak Beetlejuice
Korku edebiyatının ustalarından Michael McDowell’ın, daha sonra Warren Skaaren tarafından revize edilen senaryosu da zamanını çok iyi yansıtıyordu.