Türkiye hiçbir zaman gerçek bir hukuk devleti olamadı. Hukuk ihlalleri dosyamız kabarık. Ama bu ihlallerin en ağırları AK Parti iktidarında kayda geçti.
Ergenekon, Balyoz ve Casusluk adları verilen davalar yıllarca sürdü. Binlerce kişi adil yargılanmadıkları davalar yüzünden hapis yattı.
İktidarın o dönemki destekçisi Gülen yapılanmasının koçbaşı olduğu bu davalar, hukuksuz yollardan elde edilmiş, sahte ve üzerinde oynanmış deliller üzerine kuruluydu.
Gezi davası da böyle bir dava. İlk açıldığında tüm sanıklar deliller hukuki olmadığı için beraat etti.
Beraat kararını veren mahkeme heyetinin çekmediği kalmadı. Dava yeniden açıldı. İlk yargılamadaki aynı delil niteliği taşımayan delillerle mahkum oldular. Yargıtay da sanıklardan beşinin mahkumiyetini onadı.
Şimdi sırada Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreçleri var.
Daha önce AİHM’in Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarını uygulamayan Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği de bu nedenle sallantıda.
Kuruluşundan beri, 1980 darbesi sonrası hariç kesintisiz üyesi olduğu bu dünyanın en saygın ulusüstü kurumundan çıkarılması, milyonlarca vatandaşın hak arama yolunu da kapatabilir.
Sıfır noktası
Gezi Davası sanıkları hakkındaki Yargıtay kararının bu kadar tartışılması tesadüf değil. Bu neresinden bakılsa bir hukuk garabetiydi.
Her şey bundan 10 yıl önce başladı. Gezi protestoları, muhalefete savaş açan Gülencilerin hedefindeydi.