Gözden kaçmış olması mümkün değil. Özellikle son 10 yılda reklamlarda, cinsiyet anaakımlaştırma, olmadı kadın erkek eşitliği hassasiyeti gözetiliyor. 

Markalar, yeryüzünün en eski eşitsizliklerinden birinin çözümüne talip sanki. Konuyu es geçen, ocak dışı (ya da çağ dışı) sayılıyor. 

Memleketin küresel ölçekte başarıya imza atan bilim insanları ya da sporcularının çoğunun kadın olması da etkili tabii. 

Peki markalar bunu yaparken toplumda bir şeyi değiştirebiliyorlar mı? Eğer böyle bir kudretleri varsa geçmişte nelere sebep olmuş olabilirler? Çabanın nedeni, samimi bir değişim arzusu mu? 

Markalar bir trendin peşine takılıp halihazırda akan ırmaktan sebeplenmenin ötesinde, bir şeyler yapabilirler mi? 

“Biz burda devrim yapmıyoruz”

Reklam, özünde toplumu gönendirmek değil, spesifik bir marka ya da ürüne dair problem çözmekle ilgilidir. 

Ortada satılması gereken bir mal vardır. Çoğu zaman o mal şahsına münhasır değildir, bu yüzden ‘kuşakta ayrışan’ bir reklama ihtiyaç duyulur. Çünkü reklamlar, genelde ürün ortaya çıktıktan sonra tasarlanır. Hadi diyelim ki ürününüz çok özgün, eşsiz bir fayda sunuyor, ilk kez böyle bir fikir ortaya atıldı. Bunun da bir süresi vardır, rakibiniz itinayla sizi kopyalar.

Müşteri: Koca

Volkswagen’in “Karınız çok kötü araba kullanıyor, biliyoruz. Bizi alın biz çok sağlamız” diye erkeklerin gönlünü çalmaya çalıştığı reklamı.

Tam da bu yüzden reklamlar çoğunlukla ürünle değil, satın alacak kişilerle ilgilidir. Yani reklam, ürüne değil topluma dair bir şeydir. Çözüm önerilmesi gereken problem, oralarda bir yerdedir.

Reklamcı ekonomik, romantik, dramatik, semantik, aklınıza gelebilecek her açıdan ürüne bakar, topluma bakar, dünyada neler oluyor ona bakar, bir problem “keşfeder”. (Bu örnekte toplumsal cinsiyet) Sonra ona ikna edici, hoşa gidecek, akılda kalacak, ‘yaratıcı’ bir çözüm bulur.