Avrupa Birliği’nde istikrarın ve güçlü ekonominin sembolü Almanya bir süredir çok alışık olmadığı süreçlerden geçiyor. Dağılan koalisyonlar, erken seçim, yükselen aşırı sağ, ekonomik durgunluk Almanya’nın belki de yeni normalleri… 23 Şubat’ta yapılan seçimler de bu listeye bir madde daha ekledi: Şimdilik iktidara gelme riski bertaraf edilse de Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi artık Almanya’nın ikinci partisi… Ve Almanya’yı yine bir koalisyon bekliyor.
Peki bu noktaya nasıl gelindi? Bu seçim sonucunun gelecek için anlamı ne?
Kasım 2024’te, Almanya’da kırmızı (Almanya Sosyal Demokrat Partisi - SPD), sarı (Hür Demokratik Parti - FDP), yeşil (Birlik 90/Yeşiller) renklerle özdeşleşmiş üç partinin oluşturduğu, halk arasında ve medyada trafik lambası renklerinden ilhamla “trafik lambası koalisyonu” olarak adlandırılan koalisyon dağıldı ve Almanya, planlanandan yedi ay önce erken seçime gitmek zorunda kaldı.
Başlangıçta ekonomi konuları öne çıksa da göçmenlerin karıştığı şiddet olaylarının ardından iltica ve göç politikası gündemi belirledi. Sınırların göçmenlere kapatılması, iltica başvurularının reddedilmesi ve suç işleyen göçmen kökenlilerin vatandaşlıklarının iptali gibi vaatler öne çıktı. Alman ekonomisinin göçe bağımlılığı ise göz ardı edildi.
Sonuçta, Almanya kutuplaştırıcı bir siyasal ortamda seçime gitmek zorunda kaldı.
Seçimlerin iki kazananı
Resmî olmayan sonuçlara göre Federal Meclis (Bundestag) seçimlerinin iki büyük kazananı bulunuyor.
İlki, temsil ettiği Birlik partileri (CDU, CSU) ile oyların yüzde 28,6’sını alarak zafer kazanan Friedrich Merz. Yeni başbakanın Merz olacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, hükümeti kurma görevini kendisine verecek ve önce istikşafi, ardından ise koalisyon görüşmelerine başlanacak.
Ocak 2022’de Almanya Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) genel başkanlığına gelen Merz, mesleği avukatlığı hiç bırakmamış, uzun yıllar iş dünyasında görev yapmış muhafazakâr bir hukukçu. Daha önce Angela Merkel’e karşı parti içi rekabeti, iki kez de genel başkanlık yarışını kaybetmiş olan Merz, 2005 yılından 2021 yılının sonuna kadar Mayer Brown LLP hukuk firmasında Kıdemli Danışman olarak çalışmıştı.
İkinci kazanan ise, oylarını yüzde 10,3’ten (2021) yüzde 20,5’e çıkaran Almanya için Alternatif (AfD) Partisi ve lideri Alice Weidel. Ancak, Merz’in seçim akşamı yaptığı açıklamalarda AfD ile görüşmeyeceğini belirtmesi, bu seçim zaferinin AfD için herhangi bir somut kazanım yaratmayacağına işaret ediyor. İktisat alanında doktorası olan Alice Weidel, yatırım danışmanlığı yapmış ve önde gelen finans şirketlerinin yönetim kurullarında analist ve başkan yardımcısı olarak görev almış. Çin başta olmak üzere Asya, Avrupa ve ABD'de birkaç yıl yurtdışı deneyimi kazanan Weidel, 2017'den bu yana ise AfD grup başkanvekili…
Koalisyon kolay kurulur mu?
Ancak, Merz’in seçim zaferi beklenildiği kadar parlak olmadı, çünkü oyları 30’ların altına düştü ve hükümeti kurabilmesi için – beklentisinin tersine – hem SPD hem de Yeşillerle ayrı ayrı koalisyon kurmaya yetecek bir sonuç elde edemedi.
Amacı, koalisyon görüşmelerinde güçlü bir pozisyona sahip olmak ve iki partiyle pazarlıkta en iyi sonucu çıkarmaktı. Ancak şimdi AfD dışında koalisyon kurabileceği tek seçenek Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD).
Dolayısıyla koalisyon görüşmelerinin çetin geçeceğini, hükümetin kurulmasının bir hayli zaman alabileceğini söyleyebiliriz.
Olası koalisyon hükümetine şimdiden isim verildi bile: Büyük Koalisyon.
Bu ifade, 1960 sonlarındaki iki büyük kitle partisi olan CDU-SPD koalisyon hükümetinden kalma…
İstikrarlı bir hükümet çıkar mı?
CDU/CSU ve SPD’nin meclisteki sandalye sayısı 328 ile hükümet kurmak için gereken salt çoğunluğu (316) geçiyor. Die Linke (Sol) partisinden ayrılan bir grup tarafından kurulan, popülist sol, yer yer de Rusya yanlısı söylemlere sahip Sarah Wagenknecht Birliği (BSW) partisinin yüzde beşlik barajı aşması durumunda Hristiyan Birlik partileri ve SPD mecliste çoğunluğu sağlayamayacak, üçüncü bir partinin ortaklığı zorunlu olacaktı. Bir diğer sorun ise, büyük koalisyon hükümetinin, oyları yüzde 9 azalan ve halkın büyük bir kısmı tarafından başarısız olarak değerlendirilen SPD nedeniyle memnuniyetle karşılanmama olasılığı.
Bu noktada öne çıkan bir başka sorun ise, CDU/CSU partilerinin seçim programları göz önüne alındığında, en fazla ortak noktanın AfD ile olması ve göç ile ilgili vaatlerinin çoğunu sağındaki bu partiyle birlikte gerçekleştirebilecek olmaları; oysa SPD ile çok az konuda - örneğin güvenlik, AB ve NATO ile ilgili konularda - mutabık kalabiliyorlar.
Dolayısıyla, Merz başkanlığındaki “Büyük Koalisyon” hükümetinde ortaklar sınırlı konularda ortak yaklaşımlara sahip olacak.
Sol-liberal-ekolojik koalisyon hükümetinde yaşanan fikir ayrılıkları, anlaşmazlıklar ve sürtüşmelerin, Merz’in başkanlığındaki koalisyon hükümetinde de ortaya çıkması, ana muhalefetteki aşırı sağcı, popülist milliyetçi AfD’nin lehine olacak ve onların politikalarına destek sağlayacaktır.
Aşırı sağın yükselişini durdurmak için son fırsat mı?
Ancak Hristiyan ve Sosyal Demokratlar’ın ortaklığı, birçok Avrupa Birliği ülkesindeki başkentlerde ve Brüksel’de derin bir rahatlama yaratacaktır.
Eğer “Büyük Koalisyon” için meclis çoğunluğu sağlanamamış ve Hristiyan Birlik partileri AfD’nin desteğine mecbur kalmış olsaydı, Almanya’ya karşı AB ülkelerinde tereddütler artacak, birlik hakkında soru işaretleri oluşacaktı. Şu an için bu olasılık, en azından bir süreliğine ertelenmiş durumda.
“Büyük Koalisyon”un başarılı bir yönetim sergilemesi, gerekli reformları gerçekleştirmesi, düzensiz göç sorununu çözmesi ve ekonomik durgunluğu aşması, AfD’nin yükselişini durdurmak için son fırsat olacak.
Seçim sonucu Türkiye için şans mı?
Türkiye açısından bakıldığında, Friedrich Merz'in başkanlığında kurulacak bir “Büyük Koalisyon”, en olumlu sonuçları doğurabilecek bir hükümet olarak öne çıkıyor.
CDU/CSU, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olsa da ülkenin askerî gücünün ve jeostratejik rolünün farkında. Bu nedenle, Türkiye ile güçlü ilişkiler kurma, ticareti geliştirme ve güvenlik konularında daha yakın işbirliği yapma yönünde bir yaklaşım benimseyeceklerdir.
Merz, Esad rejiminin yıkılmasının ardından yaptığı bir açıklamada, Türkiye’nin Orta Doğu’da barış için önemli bir rol oynayacağına inandığını ve Almanya'nın Türkiye ile işbirliği yapması gerektiğini dile getirmişti. Olaf Scholz da, başbakanlığı döneminde Türkiye'ye karşı pragmatik bir tutum sergilemiş ve geçtiğimiz haftalarda Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye ve işbirliği yapmaya açık olduğunu ifade etmişti.
Alman ekonomisi ve Türk diasporasını bekleyen tehlike
Oylarını 2021 parlamento seçimlerine göre iki katına çıkaran AfD’nin eş-sözcüsü Alice Weidel, partisiyle koalisyon görüşmelerini reddeden Merz’e sert eleştirilerde bulunarak, seçim kampanyasında söylenenlerin aksine sola karşı alternatif oluşturmaktan kaçmakla suçladı. Gerçek bir siyaset değişikliğinin yalnızca AfD ile mümkün olduğunu ve halkın bunu istediğini savunan Weidel, eleştirilerinin dozuyla gelecekte sert bir muhalefet yapacağının sinyalini verdi.
AfD'nin seçimlerden güçlenerek çıkmış olması, Almanya’nın uluslararası imajı, itibarı ve saygınlığının yanı sıra, Alman ekonomisi için de ciddi bir risk teşkil ediyor. AfD, göçmen karşıtı ve ırkçı yaklaşımları nedeniyle Alman ekonomisine zarar veriyor, çünkü Alman sanayi ve hizmet sektörü yabancı iş gücüne ihtiyaç duyuyor. Düzenli ve ekonominin ihtiyaçlarına uygun bir göç olmadan Almanya’daki nitelikli iş gücü ihtiyacı karşılanamaz. Göçmenlerin ekonomik katkısı, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir rol oynuyor. İhracata dayalı Alman ekonomisi, AfD’nin güçlenmesiyle yurtdışında doğacak kuşkulardan, özellikle yatırım çekme konusunda, olumsuz etkilenebilir.
AfD'nin Federal Meclis'teki temsili ve çalışma gruplarında artan siyasi gücü, göç, vatandaşlık, din ve vicdan özgürlüğü gibi konularda elde edilen kazanımlar için ciddi tehditler oluşturabilir. Meclisin sağa kaymış olması, göçmen ve Türk kökenli milletvekillerinin hareket alanını önemli ölçüde daraltacaktır.
Diğer bir tehlike ise, aşırı sağcı ve şiddet yanlısı grupların AfD’nin başarısından cesaret alarak daha fazla etkinlik göstermeleridir. Bu durum, aşırı sağcı şiddet, ırkçılık ve İslam karşıtlığıyla mücadeleyi de zorlaştıracaktır. Türkiye kökenlilere yönelik ayrımcılık, günlük yaşamda ve devlet kurumlarıyla olan ilişkilerde daha belirgin hâle gelebilir.
Sonuç olarak, AfD'nin seçimlerden güçlenerek çıkması, Almanya'nın çok kültürlü, çoğulcu ve özgürlükçü demokratik yapısı için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu durum, toplumsal uyumu zedeleyebilir, ayrımcılığı artırabilir ve ülkenin demokratik değerlerine zarar verebilir.