Egemenliğin kaynağının gelenek ya da din değil, halkın bizzat kendi olduğu cumhuriyet, 100 yıl önce bugün ilan edildi.
Çağdaşı birçok devlet tarihe karışırken cumhuriyet bir asırdır ayakta.
Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğini sağlamış, aklın ve bilimin izinden giden modern bir hukuk devleti olmasını istiyordu.
Bu mücadele halen devam ediyor.
1935: Son Kurultay
‘‘Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler…’’
Atatürk’ün ‘‘işte Türk genel devriminin kısa bir deyimi’’ diye tanıttığı bu sözler, 9 Mayıs 1935’te katıldığı son CHP kurultayının açılışından.
Peki neydi Cumhuriyet’in aralıksız hayata geçirdiği bu devrimler ve 87 yıl sonra bugün ne durumdalar?
İmparatorluklar çağı kapanıyor
Mustafa Kemal genç bir subayken imparatorluklar çağının kapanmakta olduğunu biliyor, Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmekte olduğunu görüyordu.
Osmanlı yerine tasarladığı devleti nasıl kuracağını, Kurtuluş savaşı için Samsun’a çıktıktan sonra 8 Temmuz 1919’da kimseyle paylaşmaması koşuluyla Mazhar Müfit Kansu’ya şöyle not ettirmişti.
‘‘Zaferden sonra şekl-i hükümet cumhuriyet olacaktır. Bu bir.’’
Cumhuriyet devrimleri
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün kafasında uzun yıllar boyunca şekillendirdiği bir projeydi.
Zaferden sonra yapacağı devrimleri çoktan planlamıştı. Amacı Türkiye’yi çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaştırmaktı.
Bu ancak padişahın geleneksel ve dinsel otoritesini yıkıp, egemenliğin halka geçirilmesi ve hilafetin yıkılarak laik bir düzen kurulmasıyla mümkündü.
Atatürk de öyle yaptı.