Türk sporu, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yalnızca bir eğlence veya rekabet alanı değildi. Toplumsal yapının da vazgeçilmez bir parçasıydı. Ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ulusun sağlıklı bir geleceğe sahip olması hususunda sporun taşıdığı önemi vurgular, gençlerin fiziksel ve zihinsel gelişimine yönelik ulusal bir stratejinin temellerini atmayı mühim bir mesele olarak görürdü. Türk sporu, cumhuriyet döneminde zamanla çeşitli alanlarda filizlendi, bununla da kalmayıp dallanıp budaklandı. Bu bağlamda Türkiye'de sporun tarihi de değişimle şekillenen, toplumsal dayanışmayı ve bu sayede uluslararası başarıyı hedefleyen bir evrim hikayesine dönüştü.

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerini yaşarken bir yandan da değişim rüzgarları esiyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu köklü dönüşüm, Türk sporunun bir toz zerresinden kum tepesine yükselmesini sağlarken, ülkenin dört bir yanındaki genç nesillerin sporla kucaklaşmasına kapı araladı.

Yeşil sahaların ilk tohumları

Cepheden cepheye koşulan savaş döneminde ülkede gençlerin özendiği futbol bu topraklara Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde girmişti. İstanbul'da Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe; İzmir'de Altay ve Karşıyaka gibi Birinci Dünya Savaşı'ndan önce kurulan kulüpler, İmparatorluk'un son döneminde futbolun kitlesel bir tabana yayılmasına ön ayak oldular. Ancak Osmanlı Devleti'nin çöküşünden genç cumhuriyetin tuğlalarının döşendiği yıllara kadar gelinen süreçte sportif faaliyetleri düzenleyen bir üst kurul yoktu.