Fail belliydi; ailenin dahli ortadaydı.
Ancak ailenin parası, gücü, siyasi bağlantıları, cinayete yaklaşımları, en insancılından bir utanç ya da ıstırap işareti göstermemeleri ve dava sürecinde olanların bir kısmı, adalet hissini fena halde incitti.
Münevver Karabulut cinayetinin hemen ardından soruşturma ve kovuşturma sürecinde yaşananlar, Türkiye’de güven telkin etmesi gereken bazı kurum ve kişilerin fena halde yozlaştığının kanıtıydı.
Bir cinayet
Etiler Dilekyıldızı Sokak’taki çöp konteynerinde atık arayan bir çöp toplayıcısı, 3 Mart 2009 gecesi bir gitar kutusu buldu.
Kutu ağırdı; açtığında genç bir kızın başı ayrılmış cenazesini gördü.
Türkiye’de kamu vicdanı lise son sınıf öğrencisi Münevver Karabulut’un vahşice katledilen bedeniyle asla hesaplaşamadı. Çünkü soruşturma ve kovuşturma sırasında yaşananlar, güven telkin etmesi gereken kişi ve kurumlardaki aşınmanın geçit resmiydi.
Güçlü bir aile
Sonradan müebbet hapse mahkum olacak ve cezaevinde yaşamına son verdiği açıklanacak olan katil, Türkiye’nin sayılı ailelerinden birinin çocuğuydu.
Ailenin katili korumak için bütün sermayesine yükleneceği tahmin edilemez değildi. Olasılıkların hesaplanması, kamuoyunun hukukun üstünlüğüne güveninin esirgenmesi gerekirdi.