Tohumdan fidana, fidandan ağaca, ağaçtan ormana…
Hepimiz çocukken olması gerekeni böyle öğrendik. Küresel iklim değişikliği, betonlaşma, doğanın git gide insanoğlunun kurbanı olması gibi olumsuzluklar hayatımızda olmasa, koca bir döngü yıllardır bu şekilde ilerliyor ve ilerlemeye devam edecek.
Ağaçlar, yeryüzünün bitki örtüsünün belkemiği…
Soluduğumuz oksijeni de onlara borçluyuz, yaz günü sığınacak gölgeleri de, mahir ellerden çıkmış oyma büfeleri de, yazmasaydık bizi deli edecek olan düşüncelerimizin döküldüğü kağıtları da.
Kokularını içine çekiyor, uzanıp meyvelerinden yiyor, dallarına salıncak kuruyor, kurumuş kabuklarıyla ateş yakıyoruz. Ama bunların hiçbiri olmasa da olur. Bir orman manzarasına bakmak bile paha biçilemez bir nimet bizim için.
Ama ağaçları sandığımızdan çok daha az tanıyoruz.
Hele de kentte doğup büyüyenlerin azımsanmayacak bir kısmı, ağaçları cins ismiyle, yani ağaç diye çağırıp geçiyor.
Halbuki hepsinin huyu suyu, şekli şemali, mevsimi coğrafyası, meyvesi ya da yaprağı apayrı.
Dünya üzerindeki farklı coğrafyalarda yer alan kayıtlı ve kayıtsız pek çok ağaç türünü derleyen en kapsamlı veritabanı BGCI raporuna göre, yeryüzünde 60 binden fazla ağaç türü var. Alt türleri saymıyoruz bile.
Biz de istedik ki bu 60 binden fazla ağaç türü içinde en azından üç beş tanesini görünce şıp diye tanıyabilelim.
Ağaçlarla ilgili bilgimiz çocukken öğrendiğimiz o şarkıyla sınırlı kalmasın. Bu arzumuzu paylaşanlar için de başlangıç seviyesinde bir ağaç rehberi hazırladık.
Hazırsanız bu toprakların kadim ağacı zeytinle başlayalım…
Zeytin: Mitolojiden ekonomiye
Egeliler, Akdenizliler ya da bölgeye sık gidenler hemen tanır. Ama kültürel konotasyonu en zengin tür olduğundan başa onu aldık. Hak ediyor da.