83 yaşında ABD’de hayatını kaybeden Fethullah Gülen, eğer 83 değil de 71 yaşında hayatını kaybetseydi ne olurdu? 

Yani 2012’de, AKP ile Gülen Cemaati arasındaki savaş başlamadan önce… 

Bugün TV’de “Ateşi bol olsun” diyen haber spikeri gözaltına alınır, “Mekanı cennet olsun” diyen TV yorumcusu ise el üstünde tutulurdu. 

Oysa şu an tam tersi bir durum yaşanıyor. 

Gülen, 2012’de vefat etseydi…

Eğer Gülen, 2012’de hayatını kaybetseydi bir iki tanesi hariç tüm TV’ler özel yayına geçer, siyasetçisinden gazetecesine, sıra sıra kafalar ekranlarda Gülen’in insanlık, İslam dini, barış, diyalog, eğitim vb. konularda yaptıklarını “dolu dolu” anlatırlardı. 

Yaşanan tek tartışma Gülen’in cenazesinin İstanbul Fatih Camii’nden mi, yoksa Çamlıca tepesine dikilen Çamlıca Camii’nden mi kaldırılacağı olurdu. 

Cemaatin ileri gelenleri Gülen’in İstanbul’da 1977’de ilk vaazını verdiği selatin camii olan Yeni Cami’yi önerebilirdi. Osmanlı sultanlarının himayesinde yapılan cami demek olan “selatin camii” İslami duyarlılığı yüksek kesimler için önemlidir.  

Eğer Fethullah Gülen, 2012’de vefat etseydi, cenazesindeki kalabalık, 2000’de vefat eden Süleymancıların lideri Kemal Kaçar’ın cenazesindeki bir milyon kişi ile veya 2011’de hayatını kaybeden Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’ın veya da 2001 yılında yine yurtdışında vefat eden Nakşibendi Şeyhi Esad Coşan’ın cenazelerindeki kalabalık ile karşılaştırılırdı. 

Eğer 2012’de vefat etseydi Gülen’in cenazesinin bu isimlerden kat kat fazla cemaat toplayacağı aşikardı. Cenazenin olduğu gün devletin bir anlamda kapanacağını, zira güvenlik dahil neredeyse bütün bürokrasinin cenazede olacağını tahmin etmek zor değil. Cenazeye hangi siyasetçinin katılacağını saymak yerine katılmayanları saymak, haberciler için daha kolay olurdu. 

Ama tarih böyle akmadı. 

15 Temmuz 2016 gecesi Fethullah Gülen taraftarları olan askerler  Ankara’nın üzerine bombalar yağdırdı. Fethullah Gülen’in bilgisi ve onayı ile gerçekleştirildiği artık kendi yakın çevresince dahi kabul edilen darbe girişiminin ardından, Gülen’in artık Türkiye’de bırakın cenaze namazının kılınması, ruhuna yüksek sesle Fatiha Duası okunması dahi mümkün değil. 

İlk yıllar: 10 yaşında hafız, 17 yaşında vaiz

Türkiye’de artık yatacak yeri olmayan Gülen, 1990’lı yılların en popüler insanlarındandı. Mülakat verdiği gazeteler satış rekorları kırıyor, vaaz verdiği camiler dolup taşıyor, siyasetçisinden iş insanına ve hatta futbolcusuna kadar herkes onunla yan yana görünmek için can atıyordu. 

90’lı yıllar Gülen’in “uluslaşma” kararını hayata geçirdiği, bir anlamda yer altından yer üstüne çıktığı dönem olarak tanımlanabilir. 1970’lerden itibaren vaazlar ve sohbetler üzerinden şekillenen “cemaat” yapılanmasının taşları, yer üstüne çıkana kadar adım adım döşenmişti. 

Her cemaat lideri gibi Fethullah Gülen de medrese eğitimi aldı. 10 yaşında hafız oldu. 17 yaşında camide ilk vaazını verdi. O artık devletin lisanslı vaiziydi. Yıllar geçtikçe vaaz konusunda güçlü bir söyleme sahip olacaktı. Şiirsel ve etkileyici vaazları onun taraftar toplamasındaki en büyük silahı oldu. 

Gülen, Erzurum’daki medrese döneminde ve sonrasında, Nur Cemaati içinde yer aldı. Said-i Nursi’nin takipçileri olarak tanımlanan Nur Cemaati, kendi içinde bölünmesi ile meşhur bir cemaat. Gülen Cemaati de aslında Nur Cemaati’nden bir kopuştu. 

Yerelleşmenin ilk adımları: İzmir’deki vaizlik yılları

1959 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosuna geçti ve sırasıyla Edirne, Kırklareli ve Gülen’in “yerelleşme” hedefinin üssü olarak tanımlanabilecek olan İzmir’e tayin edildi. Kur’an Kursu müdürlüğü, vaizlik gibi görevlerde bulundu. Bu görevleri sırasında gezici vaiz sıfatıyla görev yerleri dışındaki illere, ilçelere gidip vaazlar verdi, sohbet toplantıları düzenledi.  

Askerlik dönüşü kısa bir süre kaldığı Erzurum’da 1963 yılında kurulan Komünizmle Mücadele Derneği kurucuları arasında yer aldı. 

1966 yılında İzmir Kestanepazarı Camii vaizliğine atanması Gülen için bir kırılma noktası oldu. Cemaat yapılanmasının temelleri burada atıldı; öğretici ve vaiz olması onu gençlerle buluşturdu. 

Gençlerin, öğrencilerin kaldığı “Nur Evleri” ilk olarak bu yıllarda hayata geçirildi. Bu evler 1990'ların ortalarından itibaren “Işık Evleri” olarak adlandırıldı.

İslami kesimde popülarite: Elden ele dolaşan kasetler

1970’ler ve 1980’ler boyunca Cemaat’i büyüttü. Verdiği vaazların kasetleri elden ele dolaştı. 1971 ve 1980 darbelerinin ardından takibata uğradı. Eski Ceza Kanunu’nunda yer alan ve laiklik karşıtı eylem suçunu düzenleyen 163. Madde nedeniyle, 1971 darbesinden sonra altı ay cezaevinde yattı.