Ezhel’in müziğini sevin ya da sevmeyin, son yıllarda Türkiye’deki en başarılı müzisyenlerden biri olduğu sugötürmez bir gerçek. Hiç yoktan bu sebeple yaptığı işleri dinlemek, en azından bir kere şans vermek gerektiğini düşünüyorum.

Bununla birlikte, kendisiyle hiç tanışmamış olsam da verdiği röportajlardan ya da sosyal medyadaki paylaşımlarından çok tatlı ve içten bir insan olduğunu hissettim hep. “Şöhret insanı bozar” derler ya hani… Ezhel bunun ezbere bir söylem olduğunun örneklerinden biri benim için.

“Derdo”daki şarkıları dinlerken de bunu açıkça hissedebiliyorsunuz aslında. On iki şarkıya sığdıramadığı dertleri var ve bunları içtenlikle, kırıp dökmeden anlatmaya çalışıyor Ezhel. Kariyerinin zirvesinde, kendisini bu seviyelere taşıyabilmiş genç bir sanatçı artık o.

İşte böyle birine “Yordu bu dünyanın boş kovalamacası” gibi sözler yazdıran şey ne olabilirdi ki? Çok merak ediyordum bunu.

Kendimce cevaplar vermek yerine, ona sordum bu soruları. Onun “derdosunu” anlamaya çalıştım.

Aktarabildiysem ne mutlu…

Yeni albümün “Derdo” için tebrik ederim öncelikle. Çok uzun süredir beklenen bir albümdü bu. Üretim sürecini anlatabilir misin biraz? Nasıl bir maceraydı “Derdo”yu yapmak?

"Teşekkür ederim. Öncelikle çok mutluyum elbette. Epey keyifli bir süreçti albüm üzerine çalışmak. Aslında benim için çok “safe” bir albüm oldu bu. Berlin’de yaşadığım deneyimleri anlattığım için, çok kişisel bir yanı da var “Derdo”nun. O yüzden Türkiye’deki herkes direkt kendinden bir parça bulamayabilir ya da bağ kuramayabilir bu albümle."

Aslında sen “Müptezhel” sonrasında neredeyse hiç boş durmadın. Murda ve Ufo361 ile yaptığın birer albüm, yayınladığın onlarca single var. Fakat yeni bir solo albüm için yedi yıl kadar beklememiz gerekti. “Derdo”nun çıkışı neden bu kadar zaman aldı?

"Uzun bir süre oldu tabii, ama bunun birçok sebebi var. Arada farklı projeler yapıyor olmak bunlardan biri zaten. Aslında ben bir şarkı üzerine çalışırken, onu kendi kafamda bir albüm için hazırlıyorum önce. Ya da “Bu kenarda dursun, biz buna çalışırız” diye düşünüyorum. Fakat bir şekilde heyecanımıza yenilip, single olarak tamamlıyoruz bu parçaları. Dolayısıyla da tam olarak bir albüm sürecine başlayamıyoruz. “Derdo”yu da  bir buçuk yılda bitirdik diyebilirim. Aslında yedi yıl süren bir süreç sonunda çıkmadı yani. Araya single’lar, başka projeler ve koronavirüs de girince çıkışı biraz zaman aldı sadece."

“Derdo”, adıyla da müsemma sözlere sahip bir albüm. Aşkını da, gururunu da, yalnızlığını da, kırgınlıklarını da açıkça paylaşmışsın şarkılarda. “Müptezhel” ile arka arkaya dinlediğimde, bu sefer hikayelerden ziyade içinde yaşadığın şeyleri anlatma ihtiyacı duyduğunu hissettim. Ki insanların duygudaşlık kurabileceği birçok söz de var şarkılarda. Neydi seni bu sözleri yazmaya iten duygular? Ya da şöyle sorayım, Ezhel'in “derdosu” ne?

"Benim Avrupa’da yaşadığım deneyimlerle, Berlin ile ve burada kendi içime dönüşümle alakalı sözler. Hayatım boyunca Ankara’da yaşadım, bir dönem İstanbul’daydım, şimdi Berlin’de yaşıyorum. Bir şekilde dönemiyorum, yani fiziksel olarak Türkiye’de bulunamıyorum. Birçok şeyden uzak kaldığımı hissediyorum bu yüzden. Kısacası Berlin’de yaşadıklarımın ve hissettiklerimin yansımasıydı bu albüm. Bir de buraya gelmeden önce gurbeti biraz hafife almışım. Bu da bir “derdo” aslında. Üstelik hiç beklemediğin anda, şapkadaki tavşan gibi karşına çıkıveriyor bu dert.

Diğer yandan hayatım boyunca derdim olan bir şey var: Anlaşılamamak. Ne yaparsam yapayım bir noktada anlaşılamadığımı hissediyorum. Gerçi bu da birçok kişinin derdi sanırım. Onun dışında hafif melankoliden ve nostaljiden keyif aldığımı da söyleyebilirim. “Ah ulan ya” diye iç geçirip, rakı içmeyi sevdiğim bir “derdo” da var yani. Aslına bakarsan “derdom” tüm bunların bir çorbası. Tek başına öyle ağır olmayan, ama hayatın getirdiği küçük küçük şeylerin toplamı benim “derdom.”

Albüm Sezen Aksu’nun eski bir demeciyle açılıyor. Geçen yıl yayınladığın ‘Paspartu’ şarkısı da Mâhzuni Şerif’in sözleriyle başlıyordu. Muhalif olsalar da, birbirine kızgın ya da kırgın insanları birleştirebilecek dokunuşlar gibi geliyor her ikisi de bana. Politik gerekçelerle Sezen Aksu’ya dargın olanlar da senin şarkında onunla bağ kurabilir mesela. Bu eklemeleri yaparken nasıl bir motivasyonun oluyor?

"Belli noktalarda politik bir motivasyonum var tabii ki. Mesela Mâhzuni Şerif’in o muhteşem konuşmasından çok etkilenmiştim. Sezen Aksu da benim için söz yazarı ve müzisyen olarak yaşayan bir efsane. Elbette ben de insanları bir noktaya kadar politik bir gözle değerlendiriyorum, fakat burada çizgileri iyi çekmek lazım. Bir sanatçının ne dediğini dinlemeden, söylemlerinin arkasındaki motivasyonu anlamadan ondan nefret etmek de gereksiz geliyor bana. Benim ulaşalım istediğim nihai Türkiye, birbirini anlayan ve seven insanların olduğu bir toplum. Şu an aşırı polarize durumdayız maalesef. Halbuki bu kutuplaşmanın altında çok cana yakın, çok tatlı bir toplum da yatıyor. Dolayısıyla dediğin gibi birleştirici eklemeler bunlar. İnsanların kalplerine dokunma, ortak noktada buluşabilme motivasyonuyla yapılan şeyler yani. Tabii bir de dinlediğim, hayranı olduğum, saygı duyduğum insanları müziğime dahil edebilmek de hoşuma gidiyor."

Senin şarkılarını ne zaman dinlesem, kendisiyle de derdi olan bir insan olduğunu hissediyorum. “Derdo”da da var kendinle uğraştığın sözler. Hayatının son dönemini gözden geçirdiğinde, müzisyen ya da insan olarak “Şunları daha iyi yapabilirdim” dediğin ya da kendini eleştirdiğin şeyler var mı?

"Kesinlikle var. Her ne kadar birçok şeye gıcık da olsam, en büyük düşmanım yine kendimim. Yargılamam gereken nihai şeyin veya kızmam gereken tek odak noktasının kendim olduğunu düşünüyorum genelde. Dolayısıyla tabii ki çok fazla eleştiriyorum kendimi. Bu kendime yüklenmek için söylediğim bir şey de değil bu arada. Sonuçta hayat düz bir çizgi ve biz de üstünde yürüyoruz. Bir sürü yanlışın oluyor haliyle. Ama en önemlisi bir an önce silkinip bu yanlışlardan dönebilmek. Yani denizin dibine batınca, bir topuk darbesi vurup hızla yukarı da çıkabilirsin tekrar. O yüzden en çok kendimi haşlıyorum. Keşke yapmasaydım ya da keşke yapsaydım dediğim binlerce şey var. Ama bunları kendime bir yön vermek için yapıyorum. Yoksa kimsenin kendisini tüketecek kadar eleştirmesine de gerek yok bence. Sadece hataları görüp, onları yapmamaya çalışmaya gayret göstermek yeterli."