İsrailli tarihçi ve yazar Noah Harari’nin yeni kitabı Neksus’un çıkmasını uzun bir süredir sabırsızlıkla bekliyordum. Kitap Türkçe’ye çevrilir çevrilmez sipariş verdim ve bir haftamı bu kitaba adadım.
Harari, o zamanlar henüz ayak seslerinin duyulduğu yapay zekâ hakkında araştırmaya ve not almaya altı yıl önce başlamış. Kitabın taslağının önemli bir bölümünü ise iki-üç yıl önce yazmış.
Yapay zekâ konusunda karamsar bir portre çizen yazar, bu gibi icatların, kendi yaratıcıları üstünde ne kadar da manipülatif olabileceğini Goethe’den bir referansla anlatıyor. “Büyücü Çırağı” isimli şiirde büyü yapmayı öğrenen çırak, ustası yokken ruhları çağırıyor; ancak onlardan nasıl kurtulacağını bilemiyor.
Yapay zekâ da bu çırak örneğine benzer mi? Büyü yapmayı kendi eliyle öğrettiği yapay zekâ, gün gelir de insanlığı gücü ve kapasitesiyle büyüleyebilir mi? Özgürlük ve demokrasi sonsuza dek yok olabilir mi?
Bu gibi soruları okurun zihnine yerleştiren Neksus, yapay zekâ çağına gelmeden öncesine dair de kısa bir giriş sunuyor.
Süper Yapay Zekâ çağından önceki son çıkış
Tarih profesörü olan yazar, kitabın ilk bölümünde insanlar arası iletişimde hikâyelerin gücüne değiniyor. Çeşitli ülkelerden geçmiş ve güncel örnekleri içeren bu bölümde, kutsal kitapların oluşturulma süreçlerinde göz ardı edilen mektuplardan Kafka’nın şatosuna, Nazizm’den Stalinizm’e pek çok tarihsel anlatı kendine yer buluyor.
İstihbarat ve bilgi ağlarının kökenlerine yer verilen bu bölümde, bilgi ve iletişimin önemini gösteren çeşitli tarihsel örnekler mevcut: Bolşevik Partisinin oluşturduğu sorgulanamaz devlet bilgi makinesi, Orta Çağ’da matbaanın cadı hikâyeleştirmelerindeki sansasyonel rolü, Stalin’in öldürdüğü generaller ve Kilisenin yönlendirdiği Haçlı Savaşları gibi anekdotlar yer alıyor.