İnsanlık, tükettiğinden daha çok üretmeyi öğrendiğinden bu yana üretim fazlasını ne yapacağını düşünüyor.
Yaklaşık beş bin yıllık bir mesele bu!
İlk tohumdan buğday başakları yetiştirmeyi öğrendiğimiz, o tarlanın etrafında yaşamaya başladığımız, topraklarımızın etrafını çitlerle çevirmeye başladığımız günlerden bu yana yaşadığımız bir mesele…
Fransız düşünür Jean Jacques Rousseau “Tarihte ilk çit çevrildiğinde ilk devlet kurulmuştur” diyor.
Arapça’dan Türkçe’ye geçen “mülk” ifadesinin ikili anlamı da Rousseau’yu doğrular. “Adalet mülkün temelidir” sözündeki mülk ile Ali İmran ayetinde geçen “Mülkün gerçek sahibi Allah’tır” sözündeki mülk ifadesi ikili anlamın en edebi ifadeleri.
Mülk devlet demektir ama aynı zamanda “malik olanın malı” anlamı da taşır. Nitekim “mülkiyet” ifadesi de bu anlamdan türetiliyor.
Kutsal devlet ve el koyma hakkı
Mülkiyet, doğası gereği tarihte kurduğumuz medeniyetleri “zorla sahip olma” yeteneğiyle donattı.
Bizler, topraklarımızı çitlerle çevirdiğimiz günlerden bu yana sahipliğimizi zorla temin ediyoruz.
Toplumsal düzenimiz içinde zorla sahip olmak biçiminde gelişen mülkiyet nasıl ki meşru ise, devletin diğer her şeyden farkı, onun zorla sahip olabilmesini meşru bulmamızdır.
İşte devleti, devlet olmayandan ayıran gelirin adı “vergi”dir.