Bu defa şairlere gidiyorum ve onlara şiiri soruyorum. İşim kolay değil. Kuşkusuz bin odalı bir yer bu şiir. Hangisine girsen günlerce konuşursun. Konuşacağım kişilerse şairler. Şiir gibi hassas bir türün içinde durabilen, “şiir yapmak” gibi bir işe kalkışan, kendini ve dünyayı bolca ameliyat eden ve oradan nefis metinlerle çıkan özel insanlar. Sahiden böyle düşünüyorum. Odağım şairliğin insana ne yaptığı…

Sorularımı bu kez de şair Haydar Ergülen’e yönelttim. Şiirle olan dostluğunu, yoldaşlığını bizzat kendisinden dinlemek çok tatlı duygularla doldurdu kalbimi. Şiirden çok sevdiği biri gibi bahsediyor Haydar Bey: “Şiir benim yoldaşımdır. Arkadaşımdır. Bağlıyızdır biz şiirle birbirimize. Kötü günlerimiz de olur, iyi günlerimiz de, ama vefamız sürer. Altmış yıllık yoldaşlık. Birbirimizi iyi anlıyoruz.” diyor. Şair hüznü denilen şehir efsanesinden, edebiyatta şairlik mertebesinden, şiirin iyileştirme gücünden, ilham perilerinden ve daha bir sürü şeyden bahsettik. Bir şair için epey güleç, neşeli biri Haydar Bey! Şair olunca illa hüzünlü olunmuyormuş. Çok candan bir sohbet oldu.  

Bir insan neden şiir yazar diye başladım…

“Ben de yıllardır soruyorum bu soruyu kendime. Şarkıdaki gibi. Atölyelerdeki arkadaşlarla da konuşuyoruz bunu. Niye geldiniz diyorum onlara da. Onlar da bana soruyor. Bilmem ki. (Gülüyor)” 

Haydar Ergülen’in okumakla ilişkisini merak ettim. Kitaplarla ilk ne zaman tanıştığını… Biraz eskiye gidelim istedim… Belki sorunun cevabı oradadır…

“Ben 68 yaşındayım, yani okumayı 60 yıl önce öğrendim. Öğrenir öğrenmez de ne bulursam okumaya başladım. Hatta babaannemlerin bir ahbabı vardı. Adam çöpçüymüş, iki göz odalı bir evde oturuyormuş. Bir odasında ailesiyle kalırmış, diğeri de kağıtla doluymuş. Adam dergi, gazete ne varsa doldururmuş odaya. Babaannem bana “kağıtçı Hüseyin” derdi, ne bulursam eve getirip yığdığım, elime her geçeni okuduğum için. Ama ailem bu açıdan çok destekledi beni. Babam oto tamircisiydi, ama okumayı severdi, her gün yedi gazete alırdı eve. Sol siyasetin içinde bir insandı. Onun getirdiği siyasi dergileri de okurdum. Dayım Varlık dergisi okuruydu, onları da dayım sayesinde okurdum. Okumak o yıllarda aydınlanma düşüncesinin önemli bir parçasıydı. Öğretmenlerim çoğunlukla Köy Enstitüsü mezunuydu, Kemalist sosyalist öğretmenlerdi. Onlar da okumaya çok teşvik etti beni. Özetle okuyan çocuktum ben.” 

Ya şiir işleri?

“İlkokulda okumayla birlikte yazmaya da başladım. Şiir de yazdım, düzyazı da. Hep defterlerim oldu.” 

El yazısına çok inanırım. Atölyelerde de bunu çok söylerim. Yazdıkça öğreniriz.”

İlk şiirini hatırlıyor mu? İlk defterini?