“Sana Ne Oldu?” serisinin yeni etabı “Vegan olunca sana ne oldu?”

Bu soruyu bu defa bir tıp doktoruna soruyorum ve veganlık sadece beslenmeyle sınırlandırılacak bir şey olmadığı halde bu söyleşide işin en çok sağlık ve beslenme kısmını konuşuyorum. Çünkü karşımda bir uzman hekim var: Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç Dr. Suat Erus. Suat Hoca neredeyse on yıldır vegan. Üstelik iki çocuğunu da vegan büyüten bir baba. Ne yazık ki hâlâ tartışmaya açık bir konuyu bir uzman hekimle konuşmanın tabii ki haber değeri var. Soracak sorum çok ama neden ve nasıl vegan olduğunu sordum önce. Yıllarca insan bedeni üzerine çalışan ve bu konuda uzmanlaşmış birinin ana akım tıp literatürünün gerçekliğini  sorgulayarak bitkisel beslenmeye karar vermesi ve bunu da epey inatçı bir şekilde tavsiye etmesi benim için şaşırtıcı değil ama bu durum belki birilerini düşünmeye sevk edebilir. Bu etaptaki söyleşilerde amacım -yalan yok- biraz hepçilliği masaya yatırmak ve okuyana mevcut alışkanlıklarını sorgulatmak.

Suat Hoca on yıl önce vegan olmuş. Peki nasıl?

“Biz 2017’de vegan olduk eşimle. Başta sağlıkla ilgili bir karardı ama geri dönüp bakınca o tarihe kadar bir sürü anda fikrimin değişmeye başladığını görüyorum. 2011’de Oscar aldığı için izlediğim Koy diye bir belgeselin beni çok etkilediğini hatırlıyorum örneğin. Yunuslara yapılan katliamı anlatıyordu. İzlediğimde çok kötü olduğumu hatırlıyorum. Veganlık aklımda dahi yoktu o zaman. Ama sanırım bir etkisi oldu. Çocukken yaşadığımız kurban bayramlarını saymıyorum bile. Bence o görüntüler de belleğimde yer etmiştir.”

“Ben öyle hayvan sevgisiyle dolup taşan biri de değildim. Temel duygum hep şu oldu, bizim hayvanlara bunu yapmaya hakkımız yok. Daha güçlü olduğumuz için hayvanlara bunu yapamayız.”

Peki acaba bu kararı almadan önce net bir anısı var mıdır?

“Vegan olma kararını almadan birkaç sene önce bu yöndeki fikrimi etkileyen  bir tecrübem oldu. Çin’deki Yulin Festivali’ni bilirsiniz, köpek yedikleri festival. O sene festival zamanı sosyal medyada kampanyalar yapılıyor, işte ‘bu katliama sen de dur de’ tarzı şeyler. Ben de biraz ‘gıcık’ biriyimdir. Dedim ki, ya bunların bir bildikleri vardır, merak ettim niye köpekleri yediklerini, biraz araştırdım ve bu konuda bir belgesel bulup izledim. O zaman bu festivalin bizim kurban bayramından hiçbir farkının olmadığını gördüm. Burada da aynı şey oluyor, hatta çocukluğumuzda hayvanlar sokaklarda kesiliyor, her bayram ortalık kan gölüne dönüyordu. O zaman köpek yiyenlere verilen tepkinin çok iyi yüzlü bir tepki olduğunu düşündüğümü ve bir gün vejetaryen olur muyum dediğimi hatırlıyorum. Yani farkında olmadan ben bu karara hazırlanıyormuşum aslında. Ama benim veganlık kararım bir sağlık endişesiyle geldi. Ben epey sağlıksız biriydim. Epey kiloluydum. Kötü besleniyordum. Hiç sebze yemiyordum. Spor yapmıyordum. Daha nasıl sağlıklı beslenirim diye düşünürken hayvansal ürünlerin sağlıksız olduğu, eti beslenmeden çıkmam gerektiği, bitkisel beslenirsem sağlıklı olacağım gerçeğiyle yüzleştim. Yıllardır hayvanlara yapılan zulüme duyduğum rahatsızlıkla bu kişisel durumum birleşince bir günde vegan olma kararı aldım. Eşimle birlikte aldık bu kararı. Kararımızdan o günden beri de dönmedik.”

Peki hiç mi geçmemiş içinden vazgeçmek?

“Sanırım yıllardır beni rahatsız eden bazı şeylerin sağlıklı beslenme kararımla birleşmesi bu kararıma çok güçlü bir dayanak oldu. Arkadaşlarımdan soranlar oldu, hâlâ oluyor, hiç mi yemiyorsun, hiç mi istemiyorsun, diye. Hiç istemedim. Çünkü ben artık bedenime hayvansal ürün sokmak istemiyorum. Bu benim için çok net bir karar. Bir de ben öyle hayvanlarla yaşayan, hayvan bakan, hayvan sevgisiyle dolup taşan biri de değildim. Benim temel duygum hep şu oldu, bizim hayvanlara bunu yapmaya hakkımız yok. Benimki sadece sevgi değil, başka bir şey. Daha güçlü olduğumuz için hayvanlara bunu yapamayız. Veganlıktan vazgeçmeme kararım en çok bundan alıyor gücünü.”

“Ana akımın dışına çıkınca bildiklerimizin hiç de öyle olmadığını görüyorsunuz. Bu ‘kandırılıyoruz’ duygusu beni çok motive etti. Vegan olmak için tıbbi anlamda çok fazla neden var.”

Bir tıp doktorunun bildiği bazı şeyleri unutup, öğretilen bazı gerçekleri inkar edip, genel geçer doğruların aksine bir karar alması bence büyük bir adım. Bir doktorun beslenmesinden eti ve sadece et de değil bütün hayvansal ürünleri çıkarması ve bunun sağlıksız olmadığını söylemesi benim için çok kıymetli ve pek çok çetrefilli sorunun da cevabı. Kendisi nasıl yaşamış bu süreci? Çatışmamış mı fikirleri?

“Benim vegan olma kararı alırken aydınlandığım konu zaten asıl bu oldu: Doğru bildiğimiz pek çok şeyin doğru olmadığını biliyorum artık. Bu kararı almadan önce çok ciddi bir okuma yaptım, sayısız video seyrettim; şimdi bakınca aslında vegan olmamak için bahaneler arıyormuşum. Tıbbi literatürü araştırdığınızda aslında her şeyi söyleyen bir makale bulabilirsiniz. Yani balığın yararlı olduğunu söyleyen bir makale bulabildiğiniz gibi, balığın zararlı olduğunu söyleyen bir makale de bulabilirsiniz. Burada bilimsel metod devreye giriyor. Bunu kim söyledi, neye bakarak söyledi, nasıl söyledi, bunlar çok önemli. Ama biraz daha derine inince bize bunca yıl söylenen gerçeklerin güçlü bilimsel kaynakları olmadığını, çok hafif temellere dayandığını gördüm ben. Örneğin sütle ilgili çok fazla yanlış bilgi var; gerek protein, gerek kalsiyum kaynağı olduğu, bize müthiş faydalı olduğu yönünde. Ama ben araştırınca bunun bilimsel olarak doğrulanamadığını, bu iddiaların güçlü temelleri olmadığını gördüm. Bu bende inanılmaz bir aydınlatma yarattı. Bu hep aynı haberi veren kanalı seyretmek gibi. Herkes başkasından duyduğunu tekrar ediyor. Ana akımın dışına çıkınca bildiklerimizin hiç de öyle olmadığını görüyorsunuz. Bu ‘kandırılıyoruz’ duygusu beni çok motive etti. Vegan olmak için tıbbi anlamda çok fazla neden var.”