“Sana ne oldu?” diye sormaya yeni bir başlıkla devam ediyorum. Bu yeni etapta bazı yazar dostlarımın kapısını çalacağım. Çünkü bu defa merak ettiğim şu: Bir yazarın yazdığını dünyayla paylaşma motivasyonu nasıl oluşur, o âna kadar yazıyla ilişkisi nasıldır ve sonrasında neler olur…

Kitabı yayımlanmak nedir, neye benzer, kime ne yapar, bir şeyleri değiştirir mi, yazan kişinin  psikolojisine nasıl etki eder? 

Bu çerçevede muhataplarıma “İlk kitabın yayımlanınca sana ne oldu?” diye soruyorum. 

Tabii bir yazara bu soruyu sorup kaçmak diye bir şey mümkün değil, bu sorunun çevresinde halka halka yayılan sohbetler kaçınılmaz, zira masada bir yazarlık serüveni var ve tabii ki aklımda binlerce soru… 

İlk konuştuğum yazar Hikmet Hükümenoğlu… Hem okuru olduğum hem de pek yüz yüze olamasa da başka biçimlerde iletişim kurmaktan, yaptıklarını takip etmekten, mektuplarını okumaktan çok mutlu olduğum biri Hikmet. Aslında 2005 yılında yayımlanan ilk romanı Kar Kuyusu’ndan beri yazdıklarını okurla buluşturuyor. Geçen zamanda hiç boş durmadı, yazmaya, üretmeye devam etti, kitaplarından ikisi, iki önemli ödüle layık görüldü. Yazarlığı hayatının kenarında tutmayan, bir meslek olarak gören bir yazar. Yazarlık için “Hem işim hem hayatım” diyor.

Önce eskilere gidiyorum, çünkü bazı cevaplar çocukluktan başka nerede olabilir...

Hikmet nasıl bir çocukmuş, ya gençliğinde kendisini nasıl hatırlıyor?

“Ben tek çocuğum. Sokağa çıkıp oynayan bir çocuk değildim. Ama evde kendi kendimi çok iyi oyalardım. Yalnızlık bana hiçbir zaman şikâyet edilecek bir şey gibi gelmedi. Tam tersi oldu hep. Okula başladıktan sonra çok arkadaşım oldu ama yalnızlık hep değerli kaldı benim için.”

“Kendimi eğlendirmek için yazıyorum…”

Bu yalnızlığı tanıyorum. Benim hikâyemde “etrafında olanlara dahil olmak yerine bir adım geride durup bakmak” ve “orada olan biteni anlamaya çalışmak” ile tamamlanmış bir şey bu. Çoğu yazar için de anlatma ihtiyacının da ta oradan doğduğunu hissediyorum. Hayat hakkındaki duyguları, izlenimleri anlama ve aktarma güdüsü çocukluktan kalma çoğu kez. Yazarlığı besleyen kaynaklardan biri kesinlikle bu olmalı. Hikmet’in yazma yolculuğunun arkasında nasıl bir motivasyon olduğunu merak ediyorum. Onu “yazan kişi” yapan şey ne olmuş olabilir?