Sana ne oldu? söyleşilerinin yeni etabında şöhret konusunu konuşmaya devam ediyorum. Sıradan, küçük, görkemsiz hayatını yaşarken bir anda kendini milyonlarca insanın baktığı yerde bulmak nasıl bir şey? Görülmek, bazen aşırı görülmek insana ne yapıyor? Hayat değişiyor mu? Meşhur olunca sana ne oldu?
Bu haftaki konuğum İbrahim Selim.
İbrahim yıllar önce, ikimiz de biraz daha gençken, Öksüzler’deki rolüyle tanıdığım, sonra birlikte DOT Tiyatro’da ekip arkadaşı olduğum, yıllar içinde bir sürü nefis projede yan yana çalıştığım, tabii ki bütün bunlar olurken candan dost olduğum biri. Bence şahane bir oyuncu. Bu sadece benim fikrim de değil, Afife’de en iyi erkek oyuncu ödülünü almış ve mahareti belgelenmiş de bir oyuncu kendisi.
Ama galiba adını en çok dijital için hazırladığı ve sunduğu programlarıyla duyurdu. Tabii bu bir gecede olmadı. Onun ne kadar meraklı ve çalışkan biri olduğunu, ne kadar sıkı çalıştığını, yaptığı işi ne kadar ciddiye aldığını yakından biliyorum. Kendisi bunu ne kadar kabul etmese de bence artık meşhur biri. Yani benim de meşhur arkadaşlarım var!
Dedim ki “İbrahim, meşhur olunca sana ne oldu?”
Ben böyle sorunca güldü: “Melisa, benim hiç öyle bir hissim yok biliyor musun? Tamam, tanındığımın farkındayım ama tanınmak bende herhangi bir şeye yola açmadı.”
İlk sorum şu:
Naber?
“İdare eder. Orta şekerli. Her hafta başka bir endişe verici durumla haftayı geçiriyoruz. O yüzden özellikle son iki aydır moralimin stabilize olduğunu söyleyemeyeceğim. Müdahale edemediğimiz ve maruz kaldığımız çeşitli gündemlerle, acaba işe yarar mıyız diye düşünüp uğraşmakla geçiyor günler. Bir de kişisel hayatlarımızda kendi dertlerimizle, arkadaşlarımızın dertleriyle uğraşıyoruz. O yüzden bir tuhafım. Hayattayım şükür ama kararını kendimin veremediği bir sürü şeyin içinde sürükleniyorum. İnişli çıkışlı. Umudumuz var gibi ama bekletimiz de yok gibi.”
İnsanüstü çaba sarf etmemiz gereken bir yerde, bir zamanda yaşıyoruz.
“Dünyanın da çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Yaptığım işle alakalı gülebileceğimiz ekstra bir şey var mı diye yurtdışını da yakından takip ediyorum ama oralarda da çok gülecek bir şey yok. Oraların da başka türlü delileri var. Küresel bir saçmalama hali. Çok iyi şeyler olmuyor dünyada şu sıra.”
“Çeşitli adabı muaşeret kurallarının önemsendiği bir evdi bizimki. Her milli bayramda Anıtkabir’e gidilir, her dinî bayramda büyükler ziyaret edilir.”
İbrahim nasıl bir ailede büyümüş?
“Ankaralı memur ailesi deyince anlaşılır sanırım. Annem, babam, babaannem, kardeşim ve benden oluşan beş kişilik bir çekirdek ailede büyüdüm. Bizim kuşağın fiks aile menüsü bizim evde de vardı: Büyüklere saygı, küçüklere sevgi. Çeşitli adabı muaşeret kurallarının önemsendiği bir evdi bizimki. Her milli bayramda Anıtkabir’e gidilir, her dinî bayramda büyükler ziyaret edilir. Eğitimin ne kadar önemli olduğu tekrar tekrar anlatılır. Her ne yapacaksak onunla ilgili muhakkak bilgi sahibi olmamız beklenir. Kimse hakkında bilip etmeden dedikodu yapılmaz. Ama bütün bunları büyürken fark ettiğimi söyleyemeyeceğim. Bunlar benim büyüdükten sonra anladığım şeyler. Özellikle ergenlikte hiç öyle düşünmüyordum. Ergenlik belası beni de vurmuştu çünkü. Ailemin değerini büyüdükten sonra fark ettim. Severiz biz birbirimizi. Tatlı bir bağımız vardır annemlerle. İnsanlarla ilişki kurmak konusunda eğer bir başarım varsa, ailemin bunda katkısının büyük olduğunu düşünüyorum.”