Deprem değil, usulüne uygun inşa edilmemiş çürük bina öldürür.

Bu gerçeği hepimiz biliyoruz, ama çürük bina sayısını azaltamıyoruz.

Bunun bir nedeni de 1948’de ilk kez çıkarılmasından beri alışkanlık haline gelen imar afları.

İmar afları, 1990’lara kadar gecekondulaşmayı, son yıllardaysa imarlı alanlardaki mevzuata aykırı yapılaşmayı olağanlaştırdı.

Her seferinde “Bu son” dense de her yeni af bir öncekinden daha geniş kapsamlı oldu. İmarla ilgili kurumlara güveni hırpaladı.

O kadar sık yapıldı ki, “Nasıl olsa imar affı gelir” ezberi yerleşti.

İmar aflarıyla toplanan kamu kaynağının, depreme dayanaklı şehirler geliştirmeye mi yoksa başka amaçlara mı kullandığını ise asla bilemedik.

Türkiye’nin hukuka armağanı

Türkiye’nin evrensel hukuk literatürüne eklediği bir tanımlama var: İmar affı. Çünkü bu, illegal binaları yasallaştırmak, yani hukuksuzluğu meşrulaştırmak demek. 

İmar affı, yürürlükteki kurallara uyulmadan yapılan belli yapıların, özel bir düzenlemeyle bağışlanması anlamına geliyor.

Türkiye’de 1948’den 2023’e kadar 15 imar affı, dört de imar affı anlamına gelebilecek düzenleme çıkarıldı. Üç kez de imar affı süre uzatma kararı alındı.

1948’den bugüne 

Ankara başkent olduktan sonra kentte resmi binalar hızla yükseliyor, birbiri ardına Avrupa’daki örneklerine benzer şık binalar dikiliyordu.