Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çılgın projesi olarak bilinen Kanal İstanbul’un ilk kez duyurulmasından bu yana 14 yıl geçti. Bilim insanlarının tüm karşı çıkışlarına, iptal için toplanan on binlerce imzaya rağmen, çılgın projeden vazgeçilmedi.
ÇED onayı, imar değişiklikleri ve ihalelerle yavaş yavaş ilerleyen; zaman zaman el değiştiren arsalarla, özellikle Katarlıların ilgisiyle gündeme gelen Kanal İstanbul, bir süredir unutulmuştu aslında. Hatta Bakan Murat Kurum, son yerel seçimlerde İstanbul için adayken, gündemlerinde olmadığını bile söylemişti. Ancak iktidarın aslında Kanal İstanbul’dan hiç vazgeçmediği söyleniyordu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi temsilcileri tarafından bu, sık sık dillendiriliyordu. Hatta CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve diğer belediye yetkililerinin tutuklanmasının nedenlerinden birinin, iktidarın Kanal İstanbul ısrarı olduğunu iddia ediyor.
Kanal İstanbul, şimdi tam da planlanan güzergahta başlayan 24 bin konut inşaatı ile tekrar gündemde. İktidarın sosyal konut dediği bu inşaatlar, ne anlama geliyor? Havaalanı, otoyol, üçüncü köprü derken son yirmi yılda milyonlarca ağacını kaybeden İstanbul, daha fazla ağacını, su kaynaklarını, tarım alanlarını kaybetmeyi kaldırabilir mi? Kanal İstanbul, ekonomik krize, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen neden gündemimizden çıkmıyor ve iktidar projeyi neden bu kadar gerekli görüyor?
Erdoğan’ın çılgın projesi
Yıl 2011. Türkiye 12 Haziran genel seçimlerine doğru ilerlerken, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir çılgın projesi olduğu gündemdeydi. Merak edilen çılgın projenin detayları, 27 Nisan 2011’de İstanbul Kongre Merkezi’nde yapılan, “Türkiye hazır, hedef 2023” toplantısında ortaya çıktı. “Kanal İstanbul”u ilk kez o toplantıda telaffuz eden Erdoğan, Karadeniz ve Marmara arasında kurulacak yapay bir kanaldan bahsediyordu. Dünyanın en büyük gemilerinin bile geçebileceği, 40 kilometre uzunluğunda, 150 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde yapay bir su yolu. Öyle bir kanal olacaktı ki, Panama Kanalı, Süveyş ve Yunanistan’daki Korint Kanalı ile kıyas dahi kabul etmeyecekti. Bu kanal, yüzyılın en büyük projelerinden biriydi. Öyle diyordu Erdoğan.
Recep Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul çalışmalarının tamamen milli kaynaklardan karşılanacağını söyledi. Amaçlarının, İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğini azaltmak, boğazdaki riski en aza indirmek olduğunu vurguladı. İstanbul Boğazı tanker trafiğine tamamen kapatılacaktı. İstanbul’da iki yeni yarımada ve bir ada oluşturulacaktı. Böylece Kanal İstanbul’un çevresinde 453 milyon metrekarelik yeni bir yerleşim yeri kurulacaktı. İstanbul’un en büyük havalimanının bu bölgede yapılacağını da duyurdu Erdoğan. Ayrıca, kanal üzerine inşa edilecek köprülerle, kara ve demiryolu ulaşımının hiçbir kesintiye uğramayacağını, üçüncü köprünün bağlantı yollarının da kanal üzerinden geçeceğini açıkladı.
Aslında Marmara ve Karadeniz’i birbirine bağlayan bir kanal düşüncesi ilk kez ortaya atılmıyordu. Hatta Roma İmparatorluğu döneminde böyle bir kanal planının olduğu tarih kayıtlarında yer alıyor. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde de 16. Yüzyıl ve 19. Yüzyıl arasında, zaman zaman yapay bir kanal projesinin gündeme geldiği biliniyor. Osmanlı Dönemi’nde, bu yapay kanalla, İstanbul’un doğusunda kalan bölgelerdeki ormanlardan elde edilen kerestelerin, İstanbul’a kolay bir şekilde ulaştırılması amaçlanıyordu. Hayata geçirilmeyen bu projeler çoğunlukla, Sakarya Deltası, Sapanca Gölü ve İzmit Körfezi hattı üzerinde planlanıyordu.
İstanbul’un batısında bir kanal oluşturma düşüncesini ilk kez dile getirenlerden biri ise, Eski Enerji Bakanlığı Müsteşarlarından Yüksel Önem’di. Önem, 1985 yılında Karadeniz’den Büyükçekmece Gölü’ne uzanan bir yapay kanal düşüncesi ile ilgili yazılar paylaştı. İstanbul’da yapılacak yapay bir kanal fikrinin daha bir konuşulur olması ise, eski başbakanlardan Bülent Ecevit vesilesiyle oldu. 1994 yılındaki yerel seçimlerde, o dönem Demokratik Sol Parti Lideri olan Ecevit, İstanbullulara bir kanal vaadinde bulundu. Bu kanal, dönemin gazetelerinin sayfalarında “Mega proje” olarak yer buldu. Ecevit, daha sonra bilim adamlarının kanalın yanlışlığı ile ilgili uyarıları sonucunda projeyi geri çekti.
“Tam anlamıyla bir felaket senaryosu”
Recep Tayyip Erdoğan’ın çılgın projesi Kanal İstanbul da ilk gündeme gelmesinden bu yana, bilim insanlarının büyük bir çoğunluğu tarafından eleştirildi. Kanal İstanbul’un, kentin son kalan kuzey ormanlarını da talana açacağı, su kaynaklarını kurutacağı, İstanbul’un ekolojik dengesini tamamen bozacağı uyarıları yapıldı. TMMOB, TEMA, Greenpeace gibi örgütlerden de “Projeden vazgeçin” çağrıları geldi.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Eray Morgül’e göre Kanal İstanbul bir felaket senaryosu gibi. Morgül, Fayn’a, projeyle İstanbul’un geri dönülemez bir şekilde kaybedilebileceğini anlattı:
“Kanal İstanbul bir şehircilik meselesinden çok daha fazlası. Sadece İstanbul değil, Türkiye için de bir hayat memat meselesi. İçme suyu kaynaklarımız yok olacak. Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü devre dışı kalacak. İstanbul’un su güvenliği büyük tehlikeye girecek. 136 milyon metrekare tarım alanı ve 394 bin ağaç kaybedilecek. Marmara’nın ekosistemi çökecek. Kanal, müsilaj gibi deniz ekosistemine zarar veren sorunları kalıcı hale getirebilir. Devasa bir nüfus baskısı yaratacak. En az 2 milyon yeni nüfus öngörülüyor. Planlar kamu yararı için yapılır. Planlarda afet, jeolojik ve doğal veriler esas alınır. Bu proje, şehircilik ilkelerine de tamamen aykırı. İstanbul için tam anlamıyla bir felaket senaryosu. İstanbul’u geri dönülemez şekilde kaybetmemize neden olacak.”
“Yalvarırım Kanal İstanbul’dan vazgeçin”
Büyük deprem beklentisinin olduğu İstanbul’da, böyle büyük bir projenin planlanması da Kanal İstanbul’a karşı bir başka ortak eleştiri. Deprem uzmanlarının birçoğu, fay hattı üzerindeki Kanal İstanbul’un, zemindeki sıvılaşmayı artırarak, büyük depremin şiddetini ve bilançosunu ağırlaştıracağını söylüyor ve projeden vazgeçilmesini istiyor. Hatta Prof. Dr. Naci Görür, projenin iptal edilmesi için yetkililere “Yalvarıyorum” diyerek bir çağrıda bile bulundu.
“Kanal İstanbul tam fay hattı üzerinde, şaka değil üzerinde. Yani Sazlıdere Barajı ile Küçükçekmece’nin denize açıldığı yerde canlı faylar cirit atıyor. Diyorsun ki inat ettim yapacağım. Ama burada yapacağın yapının fiyatını, maliyetini normal bir yerdeki yapı gibi asla düşünme. Örnek vereyim, normal bir binanın metrekaresi 20 bin 30 bin lira ise sen buraya 100 bin lira harcamak zorundasın. Getirisi olan bir proje olsa, bilim olarak kabul ederiz. Ne getiriyor bize Allah aşkına? Onun için aklı selim galip gelsin. Bütün yetkililere sesleniyorum, lütfen sesimi duyun, rica ediyorum, yalvarıyorum. Benim hayatım bu yolla gitti, geçti. Bu işi sakın yapmayın. Başınıza dert alırsınız. Ve bu işi de çözemezsiniz. Yazıktır, günahtır.”
Su, Melen’den gelir; yeşil alan telafi edilir
İktidar, Kanal İstanbul ile ilgili eleştirilere yanıt vermek ve süreç hakkında bilgi aktarmak için, 2020 yılında bir web sitesi kurdu. Sitede “Her şeyi bilmek istiyorum” başlığı altında, proje ile ilgili eleştirilere yanıt verildi. Mesela deprem konusunda, Kanal İstanbul’un aktif bir fay hattı üzerinde bulunmadığı, Kuzey Anadolu Fay Hattı’na 11 km mesafede, Çınarcık Fay Hattı’na da 30 kilometre mesafede bulunduğu ifade ediliyor.
Kanal İstanbul’un Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü gibi İstanbul’un önemli su kaynaklarını yok edeceği iddialarına da sitede yanıt veriliyor. Kanal İstanbul’un, İstanbul’un toplam su rezervine yüzde 3 oranında bir etki edeceği, Melen Projesi tamamlandığında ise mevcut su kaynağının iki kata çıkacağına dikkat çekiliyor.
Kanal İstanbul’un, İstanbul’un doğasına geri dönülemez bir zarar vereceği eleştirileriyle ilgili ise, doğa katliamlarının yaşandığı birçok projedekine benzer bir yanıt var web sitesinde. Kanal inşaatından etkilenen alanlardan çok daha fazla bir yeşil alanın, İstanbul’a kazandırılacağı söyleniyor.
Kanal İstanbul’un, İstanbul’a 2 milyon yeni bir nüfus artışı getireceği iddiaları ile ilgili ise, sayının en fazla 500 bin kişi olabileceği bilgisine yer veriliyor. Bunun da yeni bir nüfus değil, halihazırda İstanbul’daki yerleşik insanların, yeni yerleşim alanında yer alacağı belirtiliyor.
Kanal İstanbul ile ilgili ilk başlarda, Montrö Boğazlar Sözleşmesi konusunda da uyarılar yapılmıştı. Özellikle, emekli büyükelçiler tarafından, Kanal İstanbul’un, 20 Temmuz 1936’da imzalanan ve Türkiye’nin Osmanlı’nın dağılmasından sonra boğazlardaki egemenliğini yeniden kazanmasını sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni geçersiz kılacağı iddia edilmişti. Web sitesinde bu iddialara da yanıt veriliyor. Kanal İstanbul’un, Türkiye’nin uluslararası hukuktan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluğunu azaltmayacağı ve değiştirmeyeceği iddia ediliyor. Türkiye’nin Kanal İstanbul geçişlerini, sözleşmenin ruhuna zarar vermeden dilediği gibi düzenleyebileceğine de dikkat çekiliyor.
Çılgın projenin takvimi
Recep Tayyip Erdoğan, tüm itirazlara rağmen çılgın projesinden geri adım atmadı. Kanal İstanbul’a yönelik çalışmalar adım adım ilerledi. Kanal İstanbul’un duyurulmasından bir yıl sonra 2012 yılında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, rezerv yapı alanında yetkili oldu. 2013 yılında dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Yüksek Planlama Kurulu’nun Kanal İstanbul projesine onay verdiğini açıkladı. Dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da bakanlık olarak yürütecekleri Kanal İstanbul sürecinin resmen başladığını duyurdu.
Rezerv yapı alanları, 2014 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, Kanal İstanbul’a uygun bir şekilde yenilendi. 2016 yılında torba yasa tasarılarından birinde, Kanal İstanbul için İmar Kanunu’na “Su yolu” tanımı eklendi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da Kanal İstanbul için üzerine düşeni yaptı. Rezerv yapı alanındaki tarım alanlarının, tarım dışı kullanımını uygun gördü. ÇED süreci bitmeden imar planı değişikleri başlamıştı bile. Proje ilerliyordu.
14 Temmuz 2017’de Kanal İstanbul için Proje Hizmetleri Etüdü yapıldı. 2017 yılında hazırlanan ÇED raporu ile projenin detayları da netleşmeye başladı. Kanal İstanbul’un Küçükçekmece’den başlayacağı, Avcılar, Arnavutköy ve Başakşehir ilçelerinden geçeceği belli oldu. Kanal İstanbul’un bütçesi o dönemki kurla, 16,5 milyar dolar olarak açıklandı. 23 Aralık 2019’da ÇED Raporu yayınlandı ve halkın görüşüne açıldı.
“İstanbul’a ihanet projesi”
2019 yılındaki yerel seçimlerde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı Ekrem İmamoğlu’nun kazanması, iktidarın Kanal İstanbul sürecindeki ivmeyi biraz olsun yavaşlattı. İmamoğlu, “İstanbul’a ihanet projesi”, “Yıkım projesi” olarak nitelendirdiği Kanal İstanbul’a karşı bir kamuoyu oluşturdu. ÇED raporu askıdayken, 100 bin’e yakın imza toplandı. Ancak imzaları, itirazları umursayan olmadı. 17 Ocak 2020’de Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Kanal İstanbul ÇED raporunu onayladıklarını açıkladı.
26 Mart 2020’de Kanal İstanbul için ilk ihale yapıldı. Proje sahasında Başakşehir’deki tarihi Odabaşı ve Arnavutköy’deki Dursunköy köprülerinin taşınarak başka bir alanda tekrar inşa edilmesi için ihale yapıldı. Mukarnas Mimarlık Firması’nın kazandığı ihale sonrası, köprülerin taşınması ile ilgili henüz bir çalışma başlamadı. Bu ihaleden kısa bir süre sonra, Kanal İstanbul’un ilk köprüsü olarak duyurulan Sazlıdere Köprüsü’nün ihalesini de iktidara yakın Rönesans Holding Kazandı. Köprünün temel atma töreni, Kanal İstanbul’un temeli atılıyor olarak duyuruldu. 27 Haziran 2021’deki törene Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı.
Kanal İstanbul’la mücadele
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sivil toplum kuruluşları, çevre örgütleri, Kanal İstanbul’a yönelik ÇED onayını, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliklerini ve imar planlarındaki değişiklikleri İstanbul İdare Mahkemesi’ne taşıdı.
Davalardan ilk somut sonuç, 2024 aralık ayında İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nin, Kanal İstanbul’a ilişkin rezerv alan ilanı ve çevre düzeni planı değişikliklerini, hukuka aykırı bularak iptal etmesi oldu. Mahkeme, rezerv yapı alanı kararının, İstanbul’un doğal alanlarını tehdit eden yeni yerleşim projelerine dayanak oluşturduğunu belirtti. Rezerv yapı alanı ilan edilen bölgelerin, orman, tarım ve su havzaları gibi korunması gereken doğal alanları içerdiği ifade edildi. Mahkeme, rezerv alan kararının iptaliyle birlikte, Kanal İstanbul’a ilişkin diğer tüm planların hukuki dayanaktan yoksun hale geldiğini de ifade etti. Ancak Kanal İstanbul için güncellenen rezerv yapı alanı bölgesinde ihaleler verilmişti, konut inşaat hazırlıkları çoktan başlamıştı.
İmamoğlu Silivri’den çağrı yaptı
Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu,18 Nisan’da sosyal medya hesabından, Kanal İstanbul kapsamında Sazlıdere Barajı çevresinde 24 bin konut inşaatının başladığını iddia etti.
“Yokluğumu fırsat bilip, Kanal İstanbul denen rant ve talan projesi uğruna Avrupa Yakası’nın en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı’nın etrafında 24 bin konutun inşaatını başlattılar. Bu kez alelacele TOKİ’yi devreye almışlar. Dozer ve iş makinelerini mutlak koruma alanının içine, suyun dibine kadar sokmuşlar. İBB’nin ve İSKİ’nin resmi uyarılarını dikkate almadıkları gibi, Cumhurbaşkanlığı kararıyla Sazlıdere Barajı’nın içme suyu kullanım oranını yüzde 100’den yüzde 0’a indirmişler. Bunu hiç utanmadan kamuoyundan saklayıp, İSKİ’ye bile bildirmemişler."
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, konut inşaatlarının Kanal İstanbul ile ilgili olduğu iddiasını yalanladı. Arnavutköy Sazlıbosna’daki 24 bin konutun, dar gelirliler için yapılan sosyal konutlar olduğunu öne sürdü.
“Amaç zaten gayrimenkul rantını paylaşmaktı”
Üst sınırda korunması gereken bir havzada, rezerv değişiklik planları mahkeme tarafından iptal edilmişken aceleyle başlatılan konut inşaatları, büyük rahatsızlık yarattı.
İstanbul Üniversitesi Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, Fayn’a, bir an önce vicdanlı hakimlerin yürütmeyi durdurma kararı vermesi gerektiğini söyledi.
“Ne istiyorsunuz, bu nasıl bir kötülük halidir? Hassas bir ekolojik alanı ranta, talana açmak neyin inadıdır? Bunu rasyonel olarak açıklamak mümkün değil. Daha mahkemeler sürerken, havada ihaleler uçuştu. Yangından mal kaçırır gibi inşaatlar türemiş vaziyette, ne bu acele? Yapılan inşaatlar lüks konut inşaatları, sosyal konut bir yalan. Ama bu alanda hiçbiri yapılamaz. Burası ister yatay ister dikey olsun, burada yapılaşma olmaz. Kanal İstanbul ile başından beri en büyük amaç gayrimenkul rantını ortaya çıkarmak ve paylaşmaktı, o amaçlarına ulaştılar. Gerçekten en önemlisi daha fazla zarar vermemesi için açılmış davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilmeli. Hala vicdanlı hakimler kaldıysa bunu yapmalılar. Kentimizin bütün doğal kaynaklarını kaybediyoruz.”
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Eray Morgül, gündemimiz Kanal İstanbul değil, deprem olmalı diyor.
“Israrın nedeni belli ki politik güç gösterisi ve ekonomik çıkar ittifaklarının varlığından kaynaklanıyor. Hem büyük sermaye gruplarının hem de uluslararası inşaat ve finans ağlarının iştahını kabartan bir proje. Vicdanı olan kimse İstanbul’a bunu yapamaz. Planlamadan, hukuktan, kentsel, bölgesel, ulusal kalkınma disiplininden yoksun, vahşi şekilde inşaata dayanan ekonomi politikasının bir uzantısı. Daha bugün 6.2’lik bir deprem yaşadık. Çok daha büyüğü bekleniyor ve bu kent hazır değil. Derhal depreme ve gerçekçi bir planlamaya odaklanmamız lazım.”
Yatırım cenneti
Kanal İstanbul güzergahında konut inşaatlarının başlamasıyla, Arapça yayın yapan medyada tekrar Kanal İstanbul tanıtımları yapılmaya başlandı. Tanıtımlarda, bölgeden “Yatırım cenneti” olarak bahsediliyor, imar planlarına yeni arazilerin dahil edildiği ve bölgenin yatırım değerinin arttığı söyleniyor.
Kanal İstanbul’un ilk duyurulduğu 2011 yılından 2020 yılına kadar, bölgede 30 milyon metrekareye denk gelen 25 bin tapu el değiştirdi. Tapu ve Kadastro Paylaşım Sistemi (TAKPAS) üzerinden yapılan mülk sahipliği sorgulamasıyla, proje alanında mülk sahibi olan üç büyük şirketin Arap yatırımcılara ait olduğu ve bu şirketlerin, 2011’den bu yana bölgedeki mülklerini yedi kat artırdığı ortaya çıktı. Kanal İstanbul bölgesinde arazi satın alanlarla ilgili haberler üzerine, Ocak 2020’de tapu sorgulama sistemine erişim kısıtlandı. Son beş yılda, daha ne kadar arazinin el değiştirdiği bilinmiyor.