Sana ne oldu? söyleşilerinin yeni etabında şöhret konusunu konuşacağım. Soracağım soru şu: Meşhur olunca sana ne oldu? Sıradan, küçük, görkemsiz hayatını yaşarken bir anda kendini binlerce insanın baktığı yerde bulmak nasıl bir şey? Görülmek, bazen aşırı görülmek insana ne yapıyor? Hayat değişiyor kesin ama ya kalp, kalbe ne oluyor, her yaptığının haber değeri taşıması insanın ruhuna ne yapıyor? Merak ettiğim şeyler bunlar. İlk konuğum Kalben.

O güzelim sesini bize ilk kez bundan tam on yıl önce bir Sofar videosuyla duyurdu Kalben. Çıkış şarkısı Sadece ikonik sözleriyle geldi içimize dev bir kaya gibi oturdu. Kim bu kız dedik? Nasıl bir şarkı bu böyle? O nasıl bir ses? Nasıl bir yumruk bu karnımıza inen? Sonra albüm geldi. İlk albüm tek bir şarkıyı dışarıda bırakmaksızın kalplerimize son sürat hücum etti. Sonrası yer yer zor, taşlı, yokuşlu ama gören gözlere pencerenin dışında hep tatlı bir manzara var, büyük resimde yollar inatla hep iyilik güzellik.

Bazı röportajlarım ne soranın ne cevaplayanın elinde değil günün ortasında bir boşluk açıyor, iki insan oraya girip uzun uzun dertleşiyoruz. Bir an biz niye buluşmuştuk, şimdi ne yapıyoruz duygusu geliyor. O büyük toplamı sayfaya nasıl geçirdiğimi ne siz sorun ne ben anlatayım. Kalben’le iki saatlik söyleşimizin sonunda konuşmadığımız konu kalmamış olabilir. Ama ona önce “Nasılsın?” diye sordum. 

“Kendimi mutlu etmeye çalışıyorum. Sevdiğim şeyleri yapıyorum. Müzik yapıyorum. Sevdiğim arkadaşlarımı görmeye daha çok vakit ayırmaya çalışıyorum. Hep gidip oturmak istediğim lokantalar var, oralara gidiyorum. Gündeme çok kapılıp mahvolmadan kendimi doğru yerlerde var etmeye çalışıyorum.”

Bazı çocuklarda daha küçük yaşlarda bir potansiyel var, bunun adı tam ne bilmiyorum ama ona kimisi “sahne ışığı” der, kimisi “karizma” der, kimisi “özgür ruhlu olmak” der. Bu arada illa fırlama bir çocuk olmaktan bahsetmiyorum, içine kapanık bir çocuk da gayet böyle biri olabilir. 

“Sanırım müzikle birlikte hayal kurmayı öğrendim. İnsanların sevgisinden aldığım cesaretle.”

Sonra bir gün, gerekli koşullar oluşunca, o koşullar oluşursa şayet, o çocuk “bir şey” olur. Kalben öyle bir çocuk muydu? Anne babasının gözünde, öğretmenlerinin gözünde, ve hatta kendi gözünde bir gün yaptığı işte bunca ses getirecek, dikkat çekecek, kalabalıktan sıyrılacak bir çocuk muydu? Sahneye çok yakışıyor. Hep böyle miydi?

“Tek başıma bir çocuktum. Bunun yaratıcılığımı çok alevlendirdiğinden eminim. Çünkü çok uzun yıllar kendimle başbaşaydım. Kitaplarımla, kasetlerimle, radyodan çektiğim şarkılarla…Kendi kendime hikayeler yazıp onları tiyatrolaştırırdım. Bunlarla meşguldüm. Annem bana bir gün ses kayıt cihazı aldı. Sürekli bir şeyler kaydediyordum ona. Sürekli bir anlatma halindeydim. Arada akrabalarımızla bir araya geldiğimizde onları mutlu etmek, neşelendirmek için şarkılar söylerdim, bir şeyler anlatırdım. Dün seninle bu sohbeti planladıktan sonra içimde büyüyen heyecanla bir şey hatırladım. Sanırım ben hep annemi mutlu etmek istedim; annem çok mutlu olsun, annemin yüzü gülsün. Galiba beni yönlendiren nedenlerden biri de bu oldu hep.”