2015 yılında Avrupa, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülen en büyük sığınmacı krizlerinden biriyle karşı karşıyaydı. Resmî kayıtlara göre Ortadoğu, Afrika ve Güney Asya'dan 1,3 milyon insan savaştan, zulümden ve yoksulluktan kaçarak güvenli bir liman bulmak amacıyla Batı ülkelerine doğru yöneldi. Bu kriz Suriye İç Savaşı, Irak'taki istikrarsızlık ve Afganistan Savaşı gibi pek çok yıkıcı etkenin birleşimiyle tetiklenmiş, insanlar evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı.
Mülteciler arasında birçok meslekten insan olduğu gibi sporcular da vardı. Bir daha ülkelerini uluslararası alanda temsil edemeyecek olmanın bilinciyle bu göç dalgasına zaruri şekilde katılmışlardı. Ya canlarından olacak ya da hayallerinden vazgeçeceklerdi.
Bu ümitsizliğin içinde Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) mülteci sporculara bir kapı açtı. Eski Başkan Thomas Bach önderliğindeki IOC, Mart 2016'da Mülteci Olimpiyat Takımı’nın kurulduğunu açıkladı. Böylece vatanından edilmiş sporcuların, kendi yeteneklerini ve başarılarını dünya sahnesinde sergilemelerine imkân tanındı. Bu takımın aynı zamanda göçmen krizi konusunda küresel farkındalığı artırması planlanıyordu. Artık milyonlarca mültecinin destekleyebileceği ve umut sembolü olarak görebileceği bir takımları vardı. Bütün bu kaybolmuşluğun içinde kendilerini ait hissedebilecekleri bir takım.
2016’dan 2024’e Mülteci Olimpiyat Takımı
Rio 2016, Mülteci Takımı'nın katıldığı ilk olimpiyat oldu. Çoğunluğu atletizm branşında olmak üzere 10 sporcu oyunlarda yer aldı. Türkiye’den Yunanistan’a giderken batan bir botun içinde kalan ve 3,5 saat boyunca yüzerek karaya çıkan Suriyeli yüzücü Yusra Mardini gibi, takımdaki diğer bütün sporcuların da özel bir hikayesi vardı. Olimpiyatlara gelebilmek hepsi için rüya gibiydi. Buraya katılması bile mucize olan sporcular arasından madalya kazanabilen herhangi birisi çıkmadı. Hazırlık aşaması sekteye uğrayan sporcular için bundan daha doğal bir sonuç olamazdı. Temsiliyet kâfiydi.