Türkiye yine haftanın ortalarından gündemin ortalarına saçılan bir “kaset skandalı” ile havalara zıpladı. 

Ülke buna alışık. Kaset teknolojisinin 1960’lardaki keşfinden beri ara ara çeşitli gizli kamera kayıtlarıyla sallanıyoruz. Üzerinden yıllar geçen bazıları hâlâ konuşuluyor. Literatüre kazandırdıkları kavramlar falan var. 

Özel hayatın gizliliğini dümdüz eden ve son örnekte de olduğu gibi çoğunlukla kamu yararı ilkesiyle pek bir ilgisi olmayan kasetler her dem ses getiriyor.

Getiriyor ama bir sorun bakalım neden getiriyor?

Malum sitelerdeki “amatör” kategorilerine olan yoğun talepten başlayıp düşmanımızın başına gelen felaketten aldığımız hazda biten muhtelif açıklamamız var.

Şöyle buyrun:

“Kaset siyaseti” ya da başkasının mahreminin cazibesi
Ünlü simaların mahremine neden bu kadar düşkünüz? Belki de en çok insani zaaflarımız, kusurlarımız, yetersizliklerimizi karşıda da görebildiğimiz, öfkemiz ya da hasedimizi zahmetsizce deşarj edebildiğimiz için. O yüzden “kaset siyasetinin” bitmesi için, başka bir şeyler lazım.

Yumurta kapıya dayanınca yasaları

Meclis’te yasa teklifleri üst üste yığılınca milletvekilleri de sıra kapaklarına yığıldı. 

Uyuyan uyuyana. Sadece onlar değil, TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’in sokak hayvanlarıyla ilgili yasa tasarısının konuşulduğu bitmeyen komisyon toplantısındaki haklı isyanından anlıyoruz ki görevli polislerden çay ocağına herkes bu tempodan perişan.