Tarihteki ilk kasedi, Philips çalışanı Hollandalı Lou Ottens geliştirdi, yıl 1963 idi.
Önceki kuşaklardan müzisyenlerin bazılarının hâlâ bu lafı kullandığını görebilirsiniz: “Yeni kasedim çıkacak.”
Halbuki kasetler de kasetçalarlar da artık ikinci el dükkanlarında meraklısını bekleyen emekliler.
Ama bizde “kasetler” hâlâ “bir anlama geliyorlar”: Siyasetçiler başta olmak üzere kamusal şahsiyetlerin çoğunlukla gizli ve hukuk dışı yollarla alınmış ses veya görüntü kayıtları.
Artık derin devlet operasyonu mu dersiniz, gündemi değiştirme çabası mı, FETÖ usulü mü, mafya mı, fark etmez.
Ülkemiz hemen her yıl bu görüntülerden biriyle birkaç gün meşgul oluyor.
Hepimiz değilse de neredeyse hepimiz izliyoruz; çok azımız bu arzuya karşı koyabiliyor.
Arkadaş gruplarında gıybetin dibine vuruyor, zevkten - ya da bazen korkudan - dört köşe yorum sırasına giriyoruz.
Her nasıl oluyorsa, içeriğe dair söyleyeceklerimiz, usulü unutturuyor: Kasette ne olduğuyla iştigalimiz, o kasede neden, nasıl ve ne hakla erişebildiğimiz sorgusunu hızla baypas ediyor.
Masum değiliz hiçbirimiz… Ama neden?
Kamu yararının farkı
Öncelikle bir rezerv. Yakınlarda bir suikast girişiminden kılpayı kurtulan eski ABD başkanı Donald Trump’ın özel ilişkilerinde karıştığı suç, (ya da buna benzer diğer suçlar ve suç iddiaları) kamuoyunu bal gibi ilgilendiriyor. Zaten Trump da özel hayatı nedeniyle değil, özel hayatının gizliliğini korumak için “sus payı” verdiği birine yaptığı ödemeyi örtbas yapmak için kayıtlarda tahrifat yapmakla itham edildiği için yargılanıyor.