Şu sıralar sosyal medyayı her açtığınızda, karşınıza en az bir Kendrick Lamar gönderisi çıkıyordur muhtemelen. Şarkı analizleri, listeler, ödül konuşmaları, diss’leşme (hip hop kültüründe atışma ya da laf atma) hikayeleri...
Kendrick Lamar’ın müzik dünyasında kapladığı yeri düşününce, gündemde olması çok da şaşılacak şey değil elbette. Fakat 9 Şubat’ta gerçekleştirdiği Super Bowl Devre Arası performansıyla el yükseltti kendisi. Artık sadece gündeme gelen değil, gündemi belirleyenlerden de. Her ne kadar bu tip görünürlükler sosyal medya dünyasında olağan olsa da, Lamar’ın çektiği fotoğraf pek de güzel bir manzaraya sahip değil. Dolayısıyla onun bugünkü görünürlüğünü algoritmalar içindeki bir anomali gibi de değerlendirebiliriz.
Üstelik bu tavrı sadece bugüne özgü bir durum da değil. Onun müzikal yolculuğu boyunca yaşadığı değişime bakınca, bu “anomalinin” nasıl doğduğunu da görebiliyoruz.
Compton’ı dinliyorum gözlerim kapalı
Lamar’ın hikayesi, Compton’dan bağımsız düşünülemez kesinlikle. Los Angeles’ın güneyindeki bu bölge, Hollywood’un ışıltılı ve steril dünyasına kıyasla epey karanlık ve kaotik. Çoğunluğunu yoksul siyahilerin oluşturduğu bölge, yıllar içinde birçok farklı çetenin meskeni oldu. Son dönemdeyse köşeleri Bloods ve Crips çeteleri tutuyor.
İşte Kendrick Lamar Duckworth de 1987’de böyle bir ortamda doğmuştu. Hatta 2015’te verdiği bir röportajda, ilk kez beş yaşında bir cinayete tanık olduğunu da şöyle anlatmıştı:
“Sokakta bir adam uyuşturucu satıyordu. Aniden başka biri gelip onu tüfekle göğsünden vurdu. Bu olay sadece gördüğüm bir durum değildi. Alışmam gereken bir şeyin de başlangıcıydı.”
Her ne kadar sicili temiz olsa da ergenliği ve gençliğinin ilk yılları suçun kıyısında geçmiş Kendrick’in. Annesinin çabalarıyla uzlaşmacı ve barışçıl biri olarak yetişmiş. Ancak özeleştiriden de geri durmuyor Lamar. Mesela bir röportajında “Bu mahallelerde ve bu toplulukların içinde büyüyorsun. Çocukluktan güvenine ve sadakatine sahip olduğun arkadaşların var. Her ne kadar bir lider olduğumu düşünsem de ben de yaşadığım yerin etkisi altındaydım. Arkadaşlarımın yıkıcı eylemleri esnasında ben de onların yanındaydım.” diyor.
Fakat Compton’ınki, çete savaşları kadar müzikle de şekillenen bir hikayeydi. 80’lerde bu bölgeyi etkisi altına alan hip hop kültürü, Compton’ın da kaderini etkilemişti. Kısa sürede N.W.A., Snoop Dogg, The Game ve 2Pac gibi isimler, batı yakası hip hop’ının öncüleri olmuştu. Gangsta rap olarak da tanımlayabileceğimiz bu akımın şarkılarındaki ana tema yine çete savaşlarıydı. Fakat zamanla siyahi toplulukların çektiği yoksulluk, bu topluluklara dönük sistematik baskı ve polis şiddeti, batı yakası rap’inin de ana meselesine dönüştü.
Kendrick Lamar’ın da hikayesini şekillendiren şey buydu aslında. Hip hop’a duyduğu ilgi sayesinde, okuldan kalan bütün zamanını stüdyoda geçirmeye başlamıştı. Bu sayede suçtan uzak kalabildiğini ve hatta hayatta olmayı bile müziğe borçlu olduğunu söylüyor Lamar.
Batı yakasının yeni kralı
Başta 2Pac’tan aldığı ilhamla müzik yapmaya koyulan Kendrick’i kendi jenerasyonundan ayıran çok önemli bir şey var. O etrafta olup biteni içselleştirmiş, kendisi ve dünyayla derdi olan bir müzisyen aslında. Dolayısıyla Lamar’ı salt bir rapper olarak değil de bir hikaye anlatıcısı olarak değerlendirmek gerekiyor bana kalırsa.