İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının 19 Mart’ta gözaltına alınmasıyla başlayan ve kısa sürede toplumun farklı kesimlerinin taleplerini ortaya koyduğu protesto gösterilerini izleyen dış basın da olanı biteni anlamlandırmaya çalışıyor. İmamoğlu’nun ve çalışma arkadaşlarının önemli bir kısmının yolsuzluk, bazılarının da terör suçlamasıyla tutuklanmasını genel olarak hukuki değil, politik bir süreç olarak gören dış basın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan sonra ne yapabileceğine de odaklanıyor.
Bu hafta dış basının Türkiye haberleri, doğal olarak ülkedeki protesto gösterilerine ilişkindi. Analizler de öyle. Özellikle, mevcut sürecin nereye gidebileceği, muhalefetin önündeki seçenek ve zorluklar gibi, meseleye daha geniş bir perspektifle bakmaya çalışanlar vardı.
Dünyanın en etkili dergilerinden The Economist’in yorumu
The Economist, “Erdoğan Türkiye’nin demokrasisini boğuyor. Ama Türkiye dışındaki kimse umursamıyor“ başlıklı başyazısında, onun geçmişte “özgür olmasa da rekabetçi seçimlerde muhalefeti sürekli mağlup” ettiğini hatırlatıyor. Ama yazıya göre, bu dönem bitmiş olabilir. Zira Erdoğan artık “seçimi kaybetmektense demokrasiyi sonlandırmayı tercih edebileceğini gösteriyor.”
Dergiye göre, Trump demokrasiye ilgisiz, AB Ukrayna ile meşgul ve Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden iktidara gelen uyarı ve muhalefete gelen destek mesajları zayıf. Belki Gümrük Birliği müzakereleri ve Türk savunma şirketlerinin Avrupa savunma ihalelerine katılması koz olarak kullanılabilir. Ama son tahlilde “Dış güçler Erdoğan'ın Türkiye'yi bir otokrasiye çevirmesini durduramaz. Bunu ancak vatandaşlar yapabilir.” Demokratik dünyanın protestoculara sempatisi var. “Ama bunun dışında (gelecek) pek bir şey de yok.”
Ne Erdoğan’la ne Erdoğan’sız…
ABD’nin en önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi Türkiye uzmanı Steven A. Cook, Foreign Policy dergisindeki “Türkiye Erdoğan ile de, Erdoğan’sız da yaşayamıyor” başlıklı yazısında, Erdoğan’ın başarılı bir politikacıda olması anlaşılabilir olan “sağlıklı paronayası ve özgüveninin” intikamcılığa dönüştüğünü söylüyor.
Cook aynı zamanda Erdoğan’ın tüm kurumsal denge ve denetleme mekanizmalarını yerle bir ettiğini belirttiği yazıda, Erdoğan giderse yerine gelecekler hakkında şu öngörüde bulunuyor:
“AKP’den ve Türk devletinden büyük fayda sağlayan geniş bir çıkar grubunun gücünü artırmak için eğilip bükülen, şekillendirilen ve kullanılan siyasi ve toplumsal kurumlarla yüzleşmek zorunda kalacak. Erdoğan sahneden çekilse bile, bu gruplar kendilerini korumak ve geçiş sürecini baltalamak için iktidarın kaldıraçlarını kullanmaya çalışacak. En iyi ihtimalle bile bu süreç oldukça karmaşık olacak.”
Yazar, şiddet olabilir, ki zaten “Erdoğan ve AKP sadık kadrolarını silahlandırıyor” diye de ekliyor.
CHP’nin adayı Mansur Yavaş mı, Özgür Özel mi olmalı?
Aynı dergide “Erdoğan, Türkiye’nin Muhalefetini Böl ve Yönet Taktikleriyle Zayıflatmaya Çalışıyor” başlıklı yazıda, Halil Karaveli dikkat çekici bazı spekülatif iddialarda bulunuyor: "Rejim artık meşruiyeti için demokrasinin bir görünümünü koruma konusunda bile endişelenmediğini gösterse de, CHP’nin İstanbul’u kontrol etmesine izin verilmesi ihtiyatlı bir yaklaşımı işaret ediyor."
Yazara göre iktidar, CHP'yi bölerek kontrol altına alma stratejisi izliyor. İmamoğlu’ndan bile popüler olan Mansur Yavaş’ın yükselmesi, sağ-milliyetçi bir CHP liderliği olasılığını artırıyor. CHP’nin gelecekte kimi aday göstereceği, rejimin uzun vadeli kaderini belirleyebilir. Karaveli’ye göre İmamoğlu’nun tasfiyesi, CHP’yi sağa çekmek ve Erdoğan sonrası düzeni güvenceye almak için yapılmış stratejik bir hamle. Yavaş’ın yükselişi, rejimin kendine daha uygun bir CHP lideri yaratma çabasının sonucu olabilir.