“Geçenden beş akçe, geçmeyenden on akçe!” 

Susuz derenin üzerine kurduğu köprü için koyduğu bu tarifeyle, halk söylencesi kahramanı Deli Dumrul’un Türkiye’nin ekonomi yönetimi için eşsiz bir ilham kaynağı olduğuna şüphe yok. 

Hikâye gerçekten yaşandı mı bilinmez ama bugüne dek geçmediğimiz köprüye de kullanmadığımız elektriğe de para ödediğimiz kesin.

Bunun son örneği, bugünlerde tasfiye edilmeye çalışılan Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminde tasarruflarını büyütenlerin bütçeye getirdiği maliyetin tüm topluma yüklenmesi oldu.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) geçen hafta dikkat çeken bir çıkışla hükümeti eleştirdi. “Mehmet Şimşek'in politikalarına destek versek de her şeyin yolunda olduğunu söyleyemeyiz” diyen TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, ekonomideki kötü gidişattan hukukun üstünlüğüne kadar pek çok konuda hassasiyetlerini dile getirdi. Hükümet kanadından sert tepkiler alan TÜSİAD’ın ekonomiye yönelik kaygılarının temelinde ateşi bir türlü düşürülemeyen enflasyon bulunuyor. Turan’a göre, “maliyetine katlanmanın giderek zorlaştığı enflasyonla mücadelenin hızlanması gerekiyor, yoksa stres birikiyor”.

Enflasyona dair endişe taşıyan tek kurum TÜSİAD değil. Hayat pahalılığı altında kıvranan vatandaştan yerli ve yabancı yatırım kuruluşlarına kadar herkes Türkiye’de enflasyonun ne zaman dizginleneceği sorusunun yanıtını arıyor. Zira 2024’ün Aralık ayında sadece yüzde 1,03 artan enflasyon, düşük ücret ve maaş zamlarına vesile olduktan sonra, 2025’in ilk ayında her ne hikmetse yüzde 5’i geçerek (TÜİK rakamlarıyla!) yine yüksek rakımlı tepelerdeki konağına geri dönmüş oldu. 

TCMB ise Aralık ayında politika faizlerini yüzde 50’den yüzde 47,5’e ve Ocak’ta da yüzde 45’e çekerek faiz indirimleri döngüsünü tekrar başlattı. 

Ekonominin kronik sorunlarının çözümü için benzersiz bir reçete olarak sunulan ve 18 Ağustos 2023’te 3 trilyon 407 milyar TL ile rekor seviyeye ulaşan KKM hesapları ise 31 Ocak 2024 itibarıyla 1 trilyon TL eşiğinin altına geriledi. 

Ekonomi aktörlerinin aklındaki soru

Faiz indirimlerinin zamanlamasını sorgulayan ekonomi aktörlerinin kafasındaki soru işareti ise şu: Düşük faiz ısrarıyla fırlayan kur ve enflasyonun yol açtığı krizden çıkış için başlatılan KKM macerasını sonlandırırken, dinmeyen enflasyona rağmen tekrar girdiğimiz düşük faiz patikasında yeni bir duvara toslamak üzere yine hızlanmakta mıyız? 

Gidişat eğer sonunda yine KKM benzeri ucube bir kurtuluş reçetesine varacaksa, KKM’ye yol açan yanlışları, KKM için katlandığımız maliyeti, bu maliyetle çözebileceğimiz halde çözemediğimiz sorunları tekrar gözden geçirmek faydalı olabilir. Çünkü bu kez yaşanacak bir çarpışma ülke ekonomisine çok daha onarılmaz hasarlar verebilir.

Buraya nasıl gelmiştik?

Hatırlayalım; Türkiye 2002’den itibaren iyi kötü bir “düşük enflasyon odaklı para politikası” izlerken, 2021’in Eylül ayında ani bir dönüşle hızlı faiz indirimleri serisine başlamıştı. Hatta piyasalarda yaratacağı ani kriz etkisi dahi göze alınarak TCMB’nin iki başkanı da bu uğurda görevden alındı. Eylül-Aralık 2021 döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın keskin çıkışları eşliğinde politika faizleri toplam 500 baz puan indirilerek yüzde 14 seviyesine çekildi. Bu sıra dışı hamlelere piyasanın reaksiyonu doğal olarak kur ve enflasyon artışı olarak gerçekleşti. Eylül 2021’de 8,5 TL olan dolar kuru, 21 Aralık 2021 tarihinde 18,66 TL ile o dönem için rekor seviyeye ulaştı. Eylül’de yıllık yüzde 19,5 düzeyinde bulunan enflasyon oranı ise, Aralık ayına gelindiğinde yüzde 36,1’e varmıştı.

Kontrolden çıkmış görünen bu tablo, fiyat istikrarı ve finansal sisteme dair kaygıları körükledi. 

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, bu yanlışlar sonucunda, “yerli ve yabancı tüm iktisadi aktörlerde Türkiye’de enflasyonla mücadele edilmediği ve para politikasının siyasi müdahalelere açık olarak bir rant mekanizmasına dönüşeceği kaygısının hâkim olduğunu” belirtiyor.

2021’in Eylül ayında başlayan faiz indirimleri ve akabinde hayata geçen KKM sistemi sonrasında enflasyon ve dolar kurundaki yükselişler.

Döviz kurlarındaki ani yükselişleri kontrol altına almak amacıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamasıyla, 20 Aralık 2021’de KKM sistemi hayata geçirildi. 

Ostim Teknik Üniversitesi, Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fikret Kartal, Aralık 2021-Eylül 2023 döneminde KKM’nin TCMB, Hazine ve bankacılık sektörü üzerinde yarattığı etkileri değerlendirdiği “Kur Korumalı Mevduat Sistemi ve Sonuçları” başlıklı çalışmasında, “Eylül 2021’de politika faizindeki indirimle açık şekilde yürürlüğe konulan geleneksel olmayan politikanın kısa sürede işlevsiz kalması ve beklentiler-döviz kuru-rezervler-enflasyon üzerinde tahrip edici sonuçlar yaratması sonrasında KKM’nin uygulamaya konulduğunu” belirtiyor.

KKM sistemi vatandaşları ve firmaları Türk lirasına dönüş yapmaya teşvik etme amacını taşıyordu. Bunu da TL cinsinden mevduatlara dövize karşı bir koruma vaadi sunarak gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Özetle; vadeli KKM hesabı açan tasarruf sahipleri hesabına, kurdaki artışın mevduat getirisinin üzerine çıkması durumunda kur farkı kadar bir getiri ilave edilecekti. Böylece mevduat sahibi, kurda bir değişiklik olmazsa ya da mevduat faizinin altında bir artış olursa mevduat getirisi kadar, kurdaki artış mevduat getirisini aşarsa kurdaki artış kadar kazanç elde etmiş olacaktı. Aradaki fark ise Hazine veya Merkez Bankası tarafından karşılanacaktı. Daha sonra ek düzenlemelerle gerçek kişilerin yanında, şirketler ve tüzel kişiler de çeşitli vergi avantajları sunularak sisteme davet edildi.

KKM, kaynak transferi aracına dönüştü

Prof. Dr. Yeldan şöyle diyor: