“6 Şubat 2023 depremleri, birçok gerçekle yüzleşmemize, dersler çıkarmamıza neden oldu. Bu gerçeklerden biri de köy okullarının yalnızca köy okulu olmadığı, çocuk özelinde bütün köyün ortaklaşma yeri olduğu. Buradan çıkarılacak ders de net: Kriz zamanlarında köyler ve köy okulları önemli bir direnç unsuru.”
Bu gözlem, 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri sonrası Köyde Eğitim videosunda yer alan, Köy Okulları Değişim Ağı (KODA)’nın Araştırma Savunu Koordinatörlüğünü yapmış isim Okan Pala’ya ait.
Pala, bu gözleminde yalnız değil.
Eğitimin köylerde, çocukların yaşadığı yerlerde devam etmesi için 2016’dan beri mücadele eden KODA ekibinden Öykü Kocaman da bu yöndeki kararlılıklarının 6 Şubat 2023’teki depremden etkilenen bölgelerdeki saha gözlemlerinden sonra daha da perçinlendiğini anlatıyor:
“6 Şubat depremleri sonrasında köyün okula, okulun öğretmene, öğretmenin de öğrencilerine ve velilerine ne çok ihtiyacı olduğunu ortaya koyan onlarca hikâyeyi birinci ağızdan dinledik. Mesela bir köyde, köyün öğretmeni kendi büyük çocuklarının okulu nedeniyle şehir merkezinde oturuyordu ama depremde evi yıkılınca ailece köye gelip velileriyle dayanışarak ayakta kalmıştı. Köydeki çocukların, dolayısıyla ailelerinin, deprem sonrasında yeni rutinler oluşturmasına da katkı sağlamıştı. Sırf bu örnek bile köy okulunun köy için ne ifade ettiğini uzun uzadıya konuşmayı gerekli kılıyor.”
KODA, yalnızca deprem sırasında gördüklerini değil, son sekiz yılda köy okullarında yaptıkları çalışmalarda elde ettikleri kazanımları ve deneyimleri bir yazı dizisi hâline getirip Fayn ile paylaştı.
Büyük bir merakla okuduğumuz yazı dizisinin bizi düşündüren, yolu köy okullarından geçmiş öğretmenlerin, öğrencilerin yer yer gülümseten hayat dersleriyle dolu ve köy okullarının gerekliliğine iman ettiren noktalarını sizin için özetledik.
Köy okulu kaldı mı gerçekten?
Orada uzakta olan ve gitmesek de görmesek de bize ait olan bir yerleşim birimi… Köy dendiğinde, çoğunluğun aklına ilk gelen bu. Hatta son zamanlarda artık orada olduğundan da bu kadar emin değil gibiyiz. Ancak bu yerleşim biriminin büyük ölçüde ortadan kalktığına dair yanlış bir algı olsa da işin aslı pek de öyle değil. Rakamlar, kırsalda hâlen yaşayan önemli sayıda bir nüfusa işaret ediyor.
Türkiye nüfusunun %17,3’üne karşılık gelen 14,7 milyon kişi “kır” olarak sınıflandırılan ve Türkiye yüzölçümünün %93,5'ini oluşturan alanlarda yaşamaya devam ediyor. Bu nüfusun 2,8 milyonu 15 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor.
TÜİK’in “kır” olarak sınıflandırdığı alanlarda şu anda kaç tane okulun faal durumda olduğunu gösteren bir veri ise yok. Milli Eğitim Bakanlığı verileri de eksik. Dolayısıyla şunu sormadan edemiyoruz: “Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayan çocuk nüfusa yeterince nitelikli bir eğitim ulaştırabiliyor muyuz?”
Köy okulu kaldı mı sorusuna daha detaylı bir yanıt arıyorsanız, işte burada.
Kent ve kırdaki eğitim eşitsizliği çok yüksek
2018 PISA sonuçlarına göre, OECD ülkelerinde kentlerde eğitim gören öğrenciler kırsaldaki akranlarından ortalama 21 puan daha yüksek performans gösteriyor. Bu puan farkı Türkiye’de iki katına, 42’ye çıkıyor. Yani kent ve kır arasında eğitimdeki eşitsizlik, diğer OECD ülkelerine kıyasla Türkiye’de daha derin.
Bu durumun eğitim ortamlarında uyaranların azlığı gibi pek çok yapısal nedeni var. Ancak asıl sorun, köylerin ihtiyacını gözeten istikrarlı ve tutarlı bir politika yaklaşımının olmaması.
Birleştirilmiş Sınıf: Zorunluluk mu, fırsat mı?
Köy okulu denince akla ilk gelen unsurlardan biri de birleştirilmiş sınıflar…
Farklı kademelerden öğrencilerin aynı derslikte, aynı öğretmenle ders görmesi sistemi olan “birleştirilmiş sınıf” uygulaması, öğrenci sayısının az olduğu okullarda alternatif bir çözüm yöntemi olarak yıllardır uygulanıyor.
Güçlü eğitim sistemlerine sahip ülkelerde akran öğrenmesi gibi faydaları gözetilerek tercih edilen birleştirilmiş sınıflar, politika eksiklikleri nedeniyle Türkiye’de daha çok dezavantaj olarak değerlendiriliyor.
Bu politika eksikliklerinden en önemlisi ise öğretmen yetiştirme müfredatında, birleştirilmiş sınıf uygulamasına ve kırsalda öğretmenlik yapmaya yönelik yeterli payın verilmemesi. Birleştirilmiş sınıfta ders yapması gerektiği durumlar özelinde bir eğitime tabi tutulmayan öğretmenler, bu yöntemin faydalarını ortaya çıkarmakta doğal olarak zorlanabiliyor.
Eğitim fakültesindeki eğitimi boyunca kırsaldaki okullarla hiç temas etmeyen bir öğretmen adayı, köye atandığında oradaki şartlara uyum sağlamakta güçlük yaşayabiliyor.
Taşıma öğrenciyle eğitim döner mi?
Türkiye’de kırsaldaki eğitimin başka bir sorunu da taşımalı eğitim, yani köylerdeki çocukların günübirlik olarak daha merkezi bir okula getirilip götürülmesi.
Köylerinde okul olmayan öğrencilerin yararlandığı bu seçenek, henüz aileden uzaklaşma ve kendi ihtiyaçlarını karşılama yaşına gelmemiş öğrenciler için günübirlik bir mücadele anlamına geliyor.
2023-2024 yılı MEB istatistiklerine göre Türkiye’de 12 bin 921 taşıma merkezi okul mevcut. Bu merkezlere ilkokul düzeyinde 258 bin 751, ortaokul düzeyinde 355 bin 929 öğrenci günübirlik olarak taşınıyor.
Kulağa ilk etapta verimli bir servis sistemi gibi gelse de aslında taşımalı eğitim pek çok olumsuzluğu barındıran bir süreç. Bunların ilki, henüz ulaşım aşamasındayken yaşanan zorluklar.
Çocukların her gün servis araçları ile 30 kilometreye kadar çıkabilen mesafeleri iki kere kat etmeleri yeterince yorucu. Üstelik yol ve iklim koşulları bu süreci daha da zorlaştırabiliyor.
Servislerin sıkışıklığı, çocukların bazen ayakta gidip gelmesi, araçlara yabancı kişilerin binebilmesi, servislerde şoföre destek olan bir personelin bulunmaması da öğrenciler açısından çeşitli riskler taşıyan etmenler.
Taşımalı eğitim, sağlıklı okul-aile ilişkilerinin kurulmasına da zaman zaman bir engel. Bir aile eğitime karşı zaten olumsuz önyargılara sahipse, taşımalı eğitimin getirdiği dezavantajlar bu yargıları pekiştirebiliyor.
Tanımadıkları ve fazla temas hâlinde olamadıkları okul ve öğretmenlerle işbirliği kurmak ve çocuklarının eğitimine katkı sunmak konusunda bu ailelerin daha az harekete geçmesi, taşımalı eğitimin yarattığı iletişimsizliğin kaçınılmaz bir getirisi.
Taşımalı eğitim uygulamasının temel savlarından biri, birleştirilmiş sınıflarda nitelikli eğitim vermenin mümkün olmadığına dayanıyor. Ancak birleştirilmiş sınıfları verimli bir çözüm modeli hâline getirmek mümkün. Bunun için tek gereken, nitelikli öğretmenler ve doğru bir yapılandırma. Böylelikle çocukların hem yaşadıkları yerde eğitim görebilmelerinin hem de en az taşımalı eğitimdeki kadar başarılı olabilmelerinin yolu açılabilir.
Bu iki uygulama hakkında daha fazla detay için KODA’nın hazırladığı yazı burada.
Köy okulları öğretmenler için cazip olabilir mi?
Köy okullarının bir sorunu da nitelikli öğretmen eksikliği. Buradaki nitelikten kasıt, köy okullarına atanan yeni mezun öğretmenlerin, henüz bir öğretmen adayıyken köyde eğitim yapmaya hazırlanıp hazırlanmadığı.
Pek çok öğretmen adayı ilk atama yeri olarak bir köy okulunda göreve başlayacağını aslında tahmin ediyor. Öğretmen adayları köy okullarını çoğunlukla zorunlu hizmet yükümlülüğünü tamamlamak ya da açıkta kalmamak için tercih ediyor.
Çoğu öğretmen ilk görev yeri olarak köy okuluna gittiğinde bir yandan mesleğe adım atma hayalini gerçekleştirirken bir yandan da endişeleriyle yüzleşmek durumunda kalıyor. Hatta bazen hikâye daha köye varmadan başlıyor. Çünkü ilk sorular köye nasıl ulaşılacağı ve dönem başladığında öğretmenin nerede konaklayabileceği oluyor.
Oysa köylerdeki eğitimin bulunulan koşullar gereği dezavantajları olduğu kadar avantajları da var. Doğanın sunduğu imkânlardan ve geniş açık alanlardan yararlanabilmek, çocukların ekosistemindeki yetişkinlerle eğitimi destekleyen bağlar kurabilmek ve az sayıdaki öğrencinin bireysel gelişim ihtiyaçlarını yakından takip edebilmek ya da köylerde öğretmenlik mesleğine duyulan saygı, madalyonun daha parlak olan diğer yüzünü oluşturan unsurlar.
Aileler ile işbirliği mümkün mü?
Kırsalda yaşayan ailelerin eğitime, okula ve öğretmenlere bakışı pek çok önyargıdan ve öğrenilmiş çaresizlik hissinden besleniyor. Buna bir de çeperde yer alan okulların süregiden dezavantajları eklenince sahip olunan yargılar daha da kalıplaşabiliyor.
Ailelerle kurulması şart olan işbirliğinin önündeki engeller çok çeşitli. Bunlar arasında okuldaki öğretmenlerin sürekli değişmesi, sevilen ve önemsenen öğretmenlerin merkez görevine atanmak istemesi, öğretmenlerin köy ve ailelerle iletişiminin zayıflığı ve bunu iyileştirmeye yönelik bilgi ve araçlardan yoksun olmaları gibi nedenler bulunuyor.
Okula ve öğretmene yönelik ön yargıların zaman içerisinde yerleşik hâle gelmesine sebep olan bu faktörler, okul-aile işbirliğinin önüne geçiyor. Köylerde okul aile işbirliğine dair daha detaylı bir okuma için buraya bakabilirsiniz.
İyi bir köy okulu için nasıl bir politika?
Oysa bütün bu sorunları kararlı politikalarla aşmak mümkün. Yapılması gerekenlerin başında, üniversitelerin öğretmen yetiştirme programlarında kırsalda eğitime daha çok yer verilmesi ve öğretmen adayları için kırsalda mesleki deneyim alanları açılması var.
Köy okullarına uygun bir müfredatın geliştirilmesi, köy öğretmenlerine çeşitli alanlarda teşvikler uygulanması, Millî Eğitim Bakanlığının köy okullarına destek olması da pek çok sorunun çözümüne katkıda bulunabilir. Aynı şekilde ücretli öğretmenlik gibi öğretmenlik mesleğinin kendi içinde derin bir fark oluşturan ve bambaşka sorunlara sebep olan uygulamalar daha bütünsel bir politika geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Bakış açısını değiştirmek gerek
Fakat kırdaki çocukların eğitiminde asıl önemli olan, öğretmen adaylarının bazı kritik noktalarda sahip olması gereken bakış. Örneğin, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve kırsaldaki yoksulluk döngüsünün kırılmasının ancak kırsalda yaşayan her çocuğun nitelikli eğitime erişimiyle sağlanabileceği düşüncesi içselleştirilmeli.
Gerekli olan başka bir zihin değişikliği daha var: Çocuğun duyulmaya ihtiyacı olduğunu bilmek, desteklenmesi ve başkalarıyla kıyaslanmaması gerektiğini aktarabilmek. Çocuklarla iletişim kurarken tutarlı olmanın ve çocuklara elden geldiğince zaman ayırmanın önemli olduğunu hatırlatabilmek de bu sürecin bir diğer ayağı. Böylece kendini değerli hisseden bir çocuğun bu duyguyu ve birey olma hâlini cömertçe tüm köy ile paylaşabilmesine tanık olmak mümkün.
Zira bir köy okulunda eğitim almaya devam eden çocuklar varsa, bu o çocukların en az bir öğretmeni, bahçede toplanan velileri, yaşamın devam etmesi için işlenen toprağı, ulaşım sağlamak için yol yapan servis araçları olduğu anlamına geliyor. Yaşam alanında okulun varlığı aynı zamanda o güne kadar gelebilmiş yerel kültürel birikimin ülkenin geleceğine taşınmasını garantiliyor.
İşte bu nedenle köy okullarının dönüştürülüp niteliklerinin artırılması gerekiyor.
Bunun için en önemli yollardan biri de eğitim fakülteleri sıralarına kadar uzanıyor. Köy öğretmenlerinin eğitim süreçlerine dair detaylı bir okuma için de buraya bakabilirsiniz.