MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te, yeni yasama yılının açılışında, DEM Partililerin elini sıkmasıyla başlayan yeni çözüm girişimi pek çok insan için sürpriz oldu. Muhtemelen siyaset bilimci Prof. Dr. Murat Somer onlardan biri değildi. Zira ilk baskısı 2015 yılında yapılan Milada Dönüş kitabında, Kürt meselesini, çözümün önünde engel oluşturan ikilemleri ve bunları aşmanın yollarını detaylıca anlatmıştı. Somer, 2011’den itibaren başlayan dönemin Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için hem bir zorunluluk hem bir fırsat olduğunun da altını kalın kalemle çizmişti.

Süreç başladı, Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısından beri de hızla ilerliyor. Ama hâlâ akıllarda çok soru işareti var. İşte bu soru işaretlerini ve süreçte dikkat edilmesi gerekenleri, fırsatları ve riskleri Prof. Dr. Murat Somer ile konuştuk.

Süreç konusunda umutlu musunuz?

Yani şu anki şekliyle, bizim anladığımız anlamda barış süreci konusunda ümitli olmak mümkün değil.

İşin iki büyük boyutu var. 

İlki, çatışma çözümü. Bu açıdan bakarsak, dört unsur bir araya gelmeli. Siyasal irade, toplumsal destek, geçmişe yönelik adalet ve silahların bırakılmasının detayları. “Silahlı örgüt üyeleri ne olacak? Silahlar nasıl bırakılacak? Kimin gözetiminde yapılacak? Siyasete katılım mümkün olacak mı örgüt tarafından?” gibi soruların cevaplanması lazım. Toplumsal destek sağlanması, topluma bunun anlatılması lazım. Ve bir de, geçmişteki insan hakları ihlalleriyle, işlenmiş suçlarla ve hukuk dışı uygulamalarla ilgili bir hakikat ve uzlaşma süreci gerekiyor. Hem hukuki anlamda hem de yüzleşme anlamında. Şu anda bunların hiçbirini göremiyoruz.

Bunlar dünyadaki örneklerden çıkan genel çerçeve. Hepsi Türkiye’de olmayabilir veya çorba farklı pişebilir. Bazıları siyasi irade oldukça ve barışın yararı görüldükçe zamanla çözülebilir. Ama hiçbiri olmazsa da zor.

İkinci olarak, işin rejim, kimlik, idari reformlarla ilgili boyutu var. Burada da parametreler belirsiz. Tam tersine bir rejim değişimi kaygısı var.

Şu anda belki barış istediğimiz için, özellikle Kürtler açısından olmasını istediğimiz şeyi görmeye çalışıyoruz. Ama Suriye'de önümüzdeki aylarda, çok farklı bir resim ortaya çıkarsa, bu iyimserlik de hızla yerini kötümserliğe bırakabilir.

Bu fırsat da kaçarsa ne olur?

Güvenlik açısından geçmişte yaşadığımız sorunları, belki daha fazlasını yaşamaya devam ederiz. PKK olmasa bile onun yerine daha radikal bir örgütle karşı karşıya kalabiliriz. Veya İsrail'in daha kontrolünde bir yapının ortaya çıkması söz konusu olabilir. Suriye'de kaos olabilir ve Türkiye yeni göç sorunları yaşayabilir. Askerî müdahalelerde bulunmak zorunda kalabilir.

Ayrıca Türkiye’de de bugünkünden çok daha kapalı bir rejimle karşı karşıya kalabiliriz.

Bugün Türkiye için fırsatlar sadece Orta Doğu'da değil. Şu anda Avrupa Birliği açısından da çok ciddi bir fırsat var. Bugün Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı, Türkiye'nin Avrupa'ya olan ihtiyacından daha fazla.

Yani bugün hakikaten demokratik değerlerle uzlaşmış bir Türkiye olması halinde, Avrupa'yla da çok daha yeni ve çok daha sağlam bir ortak ilişki kurabilir. Ve bütün bunlar Türkiye'nin vatandaşlarının refah, özgürlük gibi alanlarda yararına olacak şeyler.

Siz, Milada Dönüş kitabınızda, 2011 itibariyle başlayan dönemde, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için hem bir zorunluluk hem bir fırsat olduğunu yazmıştınız. Neden böyle bir öngörünüz vardı?

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kuruluş kodlarını biçimlendiren ve bu esnada “Kürt meselesi”ni de doğuran iç ve dış koşullarının benzerleri 2011 sonrası yeniden oluştu. Bu esnada o dönemde çözülememiş bazı meseleleri çözme zorunluluğu ve fırsatı doğdu. Ayrıntılar kitapta, burada detaya girmeyeyim.