🦉
Fayn, güç sahiplerini denetlemek, bakış açılarımızı genişletmek ve 21. yüzyılın enformasyon karmaşasına direnebilmek için var. Fayn'a sınırsız erişim için ücretli abonelerimiz arasına katılın. Abonelik seçeneklerini inceleyin.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği gün olan 10 Aralık 1948’den beri her 10 Aralık günü, İnsan Hakları Günü olarak kutlanıyor. 

II. Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribatın ardından, dünya devletlerinin insan hak ve özgürlüklerinin korunması amacında buluşması, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin temellerini oluşturdu.

Ancak beyannamenin imzalanmasının üzerinden geçen 76 yılda dünya; sürgünlere, insani koşullarda gerçekleşmeyen göçlere, terör saldırılarına, ırk ayrımcılığına ve beyannamede önlenmesi yönünde teşvik edilen pek çok olumsuz duruma şahitlik etmeye devam etti. Yani kağıt üstünde var olan insan hakları, pratikte insanlığı, “olan var olmayan var” ikiliğinde ayırdı.

10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde İBB ve Magnum Photos iş birliğinde Bulgur Palas’ta açılan sergi, işte tam da buna işaret ediyor. “Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar” başlıklı fotoğraf seçkisi, insan haklarının evrenselliği, korunması ve ihlallerine dair süregelen tartışmalara bir bakış sunuyor.

İnsan Hakları Günü vesilesiyle Fayn bu hafta, 10 Aralık 2024 – 10 Haziran 2025 tarihleri arasında Bulgur Palas’ta ziyaretçilerini ağırlayacak Magnum İstanbul’da sergisini öneriyor. 

İnsan hakları gerçekten her insanın mı hakkı?

“İnsan nedir ve hangi haklara sahiptir?” II. Dünya Savaşı’nın ardından daha çok tartışmaya açılmış olsa da geçmişi çok daha eskiye uzanan bir soru bu.

Öyle ki ABD Başkanı Franklin Roosevelt’in eşi Eleanaor Roosevelt, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini “Bütün insanlık için bir Magna Carta” olarak tanımlamış. Magna Carta, devletlerin baskıya dayanan yönetim anlayışına karşı, 1215 yılında İngiltere kralına kabul ettirilen ve insan haklarının ilk belgesi sayılan bir “büyük özgürlükler sözleşmesi.”

Magna Carta’nın üzerinden yaklaşık sekiz yüzyıl geçti ancak 21. yüzyılın ilk çeyreğini devirirken hala benzer sorunlarla muhatabız. Soykırım, işkence ve baskılar gibi birçok olay gösteriyor ki artık yeni bir soru sormaya da ihtiyacımız var: İnsan haklarını koruma konusundaki uluslararası çabalar gerçekten başarılı mı?

“Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar” sergisi bu sorudan yola çıkıyor. Çengelini 1948 yılına atıyor ve imzalanan beyannameye rağmen geçen 80 yılda yaşananları fotoğraflar aracılığıyla masaya yatırıyor.

Fotoğraflarla beyanname

Sergide beyannamenin her bir maddesi, “21. Yüzyılda insan hakları” bağlamında tartışmaya açılıyor. 

Örneğin, “Bütün insanlar onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” maddesini okurken Elliot Erwitt imzalı “ırk ayrımcılığı” fotoğrafına bakmak, ziyaretçilere, tanımlanan bu eşitliğin tam olarak nerede olduğu sorusunu sorduruyor.

Elliot Erwitt, Irk Ayrımcılığı. Wilmington, Kuzey Karolina, ABD, 1950.

Beyannamenin 6. maddesi, “herkesin, nerede olursa olsun, yasa önünde bir kişi olarak tanınma hakkı”na işaret ediyor. Tam bu esnada bakışıyla adeta çığlık atan bir gözle karşı karşıya gelmek ise oldukça çarpıcı. 

Rafal Milach imzalı “Vücudumuz çığlık atıyor – YETER” başlıklı bu fotoğraf, Polonya’nın doğusundaki bir kasaba olan Lublin’de, Mart 2021’de çekilmiş. Lublin’deki beşinci feminist protesto sırasında çekilen fotoğraftaki göz, tanınma hakkının cinsiyet bağlamında kimi zaman yok sayılmasına ve görünür olmak için attığımız gizli çığlıklara bir gönderme niteliğinde.

Rafal Milach. “Vücudumuz çığlık atıyor – YETER” Lublin’deki beşinci feminist protesto, 6 Mart 2021.

Beyannamenin 24. Maddesine göre, “herkesin dinlenme ve boş zamana hakkı vardır; bu, iş saatlerinin makul ölçüde sınırlandırılması ve belirli aralıklarla ücretli tatil yapma hakkını da kapsar.” 15. Madde ise “herkesin bir ülkenin yurttaşı olmaya hakkı” olduğunu öne sürer. Peki, gerçekten öyle midir? Bu iki madde, hangi noktada kesişir? Serginin Jonas Bendiksen imzalı fotoğrafına göre, Abhazya’da.

Abhazya, izole, yarı terk edilmiş ve tanınmayan statüsüyle hâlen savaş yaralarından muzdarip bir bölge. Ancak bu, yerel halkın ve Rus turistlerin Karadeniz sularının tadını çıkarmasına engel olmamış. 2005 yılında Bendiksen tarafından çekilen fotoğraf, uluslararası düzeyde resmen tanınmayan Abhazya’da “tatil yapma hakkı”nın tadını Karadeniz kıyısındaki bu yemyeşil alanda kullanan halka yöneltilmiş bir bakış.

Jonas Bendiksen. Sohum, Abhazya, Gürcistan, 2005. 

Sergi, beyannamenin 30 maddesine atıfta bulunuyor ve önde gelen uluslararası fotoğrafçıların dünyanın çeşitli ülkelerinde çektiği yaklaşık 90 fotoğraftan oluşuyor. 

Sergi bünyesindeki sanatçılar arasında yer alan Emin Özmen, aynı zamanda serginin küratörlüğünü de üstlenmiş. Özmen, fotoğraf ajansı Magnum Photos’un ilk Türk fotoğraf sanatçısı üyesi. 

Emin Özmen. Bir adam çaresizce kendini göz yaşartıcı gazdan korumaya çalışıyor. Yunan polisi, Türkiye’den sınırı geçmeye çalışan yüzlerce göçmeni püskürtmek için göz yaşartıcı gaz kullanıyor, Edirne, Türkiye, 2020.

Magnum Photos nedir?

İBB ile iş birliği içerisinde bünyesindeki fotoğrafları sergide gösterime sunan Magnum Photos, bağımsız üyeler tarafından sahip olunan ve işletilen bir fotoğraf ajansı. 

1947 yılında bir grup fotoğraf sanatçısı tarafından kendi bağımsız doğalarını yansıtmak amacıyla kurulan ajans, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyayı sarsan olaylara fotoğraflarla tanıklık etmeyi amaçlıyor. 

Bünyesindeki foto muhabirler ve sanatçılarla kendine özgü bir karışım yaratan uluslararası ajansın fotoğrafçılık anlayışı, yalnızca ne gördüğünü değil, dünyayı nasıl temsil ettiğini de vurgulamak üzerine kurulu.

Ajansın ilk Türk fotoğraf sanatçısı Emin Özmen, Suriye İç Savaşı ve Yunanistan ekonomik krizi sırasında çektiği fotoğraflar ve Sudan, Nijerya, Venezuela, Irak gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde yaptığı fotoğrafçılık çalışmalarıyla 2022 yılından beri ajansa tam üye. 

Bulgur Palas’ın geçmişi

Sergiye ev sahipliği yapan Bulgur Palas, 20. Yüzyıl sivil mimarisinin önemli örneklerinden. Şehrin yedinci tepesi olarak tanımlanan Kocamustafapaşa Tepesi’nde bulunuyor. Asıl ismi Bolulu Habib Bey Konağı olan yapı, dönemin Bolu milletvekili Bolulu Habib Bey tarafından 1912 yılında yaptırılmış. 

Tahıl ticareti nedeniyle zenginleşen Bolulu Habib Bey, “Bulgur Kralı Habib Bey” adıyla ünlenince konağın adı da “Bulgur Palas” olarak kalmış. 

Ancak Mehmet Habib Bey ne kadar “Bulgur Kralı” da olsa konağın yapımından kalan masrafları ödeyemiyor ve borçları nedeniyle 1926 yılında yapı, Osmanlı Bankası’na devrediliyor. 

Uzun yıllar Osmanlı Bankası arşivi olarak kullanıldıktan sonra 2001 yılında özel bir bankaya devredilen konak, 2021 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alınıp restore ediliyor. Bulgur Palas, artık kütüphane ve çok amaçlı salonları ile bir kamusal alan ve 2024’ten beri İstanbullulara hizmet veriyor.

“Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar” sergisi, 10 Haziran 2025 tarihine kadar pazartesi hariç her gün 10.00 – 19.00 saatleri arasında Bulgur Palas’ta ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.

Bağlantı kopyalandı!