Sevgili Ahlak Bekçisi,
Ben belki de pek çok kişiden tepki alacağım, hatta belki de linç yiyeceğim bir konuda yazmak istedim size. Zaten esas mesele de sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla iyice kolaylaşan ve neredeyse herkesi etkisi altına alan linç kültürü.
Şikâyet ettiğim bu mesele, benim açımdan şöyle gelişti…
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan ve iyice gözümüze sokulan hukuksuzluk süreci beni çok rahatsız etti. Bu durum, içimde çok büyük bir öfke ve tepki gösterme isteği uyandırdı. Ben de kendimce tepkimi gösterecek şeyler yaptım. İstanbul dışında yaşıyorum. Bu yüzden belki Saraçhane’ye gidemedim ama kendi şehrimde olabildiğince tepkimi gösterdim. Ayrıca Saraçhane’ye gidenleri de çok takdir ettim.
Hepimizin bildiği gibi protestolar daha sonra boykot kampanyasıyla devam etti. Bunu da mantıklı buldum ve etkili olacağını düşünerek ben de katıldım o boykot kampanyasına.
Ama bir süre sonra özellikle sosyal medyada hedef almaya dönüşen tavırlar beni çok rahatsız etti. Yok onlar neden yazmıyormuş, yok şunlar neden boykotu desteklemiyormuş… Bazı insanlar diğer insanları harekete geçmeleri için zorlamaya başladı. Hatta bu iş had bildiren bir üsluba ve hâle dönüştü. Açıkçası hem protestolara hem de boykota kendi imkânlarınca katılan biri olarak bu tavır beni bile uzaklaştırdı bu hareketten.
Tüm bu sürecin beni en çok rahatsız eden bölümü de insanların birbirini aşağılaması oldu. Bir taraf diğerine “sayemizde kitap okudunuz, sayemizde kahve içtiniz” gibi laflar söylemeye başladı. Bugün yaşadığımız bu politik ve sosyal problemlerin büyük bir kısmı zaten bu davranış biçiminden kaynaklanmadı mı? Zamanında da aynı tavırda olan, bunlara benzer sözler söyleyen, diğer tarafın da ‘elitist’ diye eleştirdiği kitlenin kendini üstün görmesi yüzünden büyük bir kin doğmadı mı? Diğer taraf siyasi gücü eline alınca maruz kaldığı bu tavırların intikamını almak için böyle davranmıyor mu? İnsanlara aşağılayıcı bir şekilde bakanlar, birilerinin tabiriyle elitistler, aslında en büyük sorunu kendilerinin yarattığını ne zaman görecekler?
Ben ne aşağılayanlardanım ne de aşağılananlardan. Ben ne intikam alanlardanım ne de intikam alınanlardan. Ancak yine de kendimi baskı altında hissediyorum. Birileri neleri düşünmemem, neleri söylememem, neleri yapmamam gerektiğini, diğerleri de tam tersini düşünmem, söylemem ve yapmam gerektiğini dikte ediyor. Herkesin sosyal medya paylaşımlarıyla sürekli ne yapmam gerektiğini söylemesinden ve herkesin kendi fikrinin en doğru olduğunu zannetmesinden bıktım usandım artık.
Bu iki kutbun yaptığı, farklı cenahlarda olup aynı şekilde davranmak, kendilerinden başkasının yaşamasını istememek, başkasına yaşam hakkı tanımamak gibi geliyor bana. Bilmiyorum, yanlış mı düşünüyorum? Ne olur söyleyin… Bunun başka yolu yok mu?
Sevgiler,
Z. G. S.
**
Değerli okurumuz,
Haklısınız valla, ne diyeyim?
“Bizim sayemizde kitap okudunuz, bizim sayemizde kahve içtiniz” gibi aşağılayıcı sözler, kabul edilemezin ötesinde ‘komik’ geliyor bana. Bu ve benzeri sözler söyleyenler açısından oldukça acınası bir durum var bence. Bana kalırsa “memlekette bizden önce buzdolabı yoktu, ambulans yoktu…” gibi sözler sarf edenlerle aynı değerde, daha doğrusu aynı değersizlikte şeyler söylüyorlar.
Maalesef bunun farkına varamayacak kadar da sinirliler. Sinirden adeta bilinçleri kapanmış.
Yazıya biraz sert başladığımın ve ciddi bir yargılama yaptığımın farkındayım. Ancak bugüne kadarki yaşam tecrübelerim de bana bir şey öğrettiyse, o da bu türden aşağılayıcı konuşanların çoğunun karşısındakini aşağıladığı yerden bir arazı vardır. Yani “bizim sayemizde kitap okudunuz” diyenlerin büyük bölümünün evde 15-20 taneden fazla kitabı olduğunu sanmıyorum. Çünkü gerçekten okuyan, okuduğunu anlayan ve okuduğuyla aydınlanan birinin söyleyeceği bir söz değildir bu. “Bizim sayemizde kahve içtiniz” diyenler, sözüm ona kendi taraflarının (kimse onlar) yaşam gustosuna sahip olup, karşı tarafın olmadığını ima ediyorlar. Oysa gerçekten gusto sahibi bir insan, bu kadar sonradan görme bir söz söylemeye utanır.