Yakın zamanda paylaşılan, “Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif Taslağı” kapsamında yer alan, LGBTİ+ bireylere ilişkin bazı maddeler hepimizin dikkatini çekti.
Özellikle teklif taslağında, trans bireylerin cinsiyet değiştirme operasyonlarını zorlaştıran düzenlemelere yer verilmesi ve taslaktaki “genel ahlak” vurgusu çeşitli kesimlerin tepkisini topladı.
Peki bu taslağın kapsamı sadece LGBTİ+ bireyleri mi kapsıyor, değişiklikler hukuken bu kadar önemli mi, bizi ne kadar etkileyebilir?
Ayrıştır, ötekileştir, hedef göster
Kadınlara ve LGBTİ+ bireylere yönelik ortaya konulan siyasi söylem ve tutumun gitgide ayrıştırıcı bir hale büründüğünü görüyoruz. Özellikle 2025’in “Aile Yılı” olarak ilanıyla, kadın hakları ve LGBTİ+ haklarına ilişkin konu başlıkları yerini “aile birliği” ve “ahlak” vurgusuna bırakmaya başladı. İdealize edilen “aile” yapısının nasıl kurgulandığı ise başlı başına bir soru olarak hepimizin zihninde. Son dönemde sıklıkla dile getirilen “ahlak” kavramının bu teklif taslağında da kendisine önemli bir yer bulduğunu görebiliyoruz.
Gündemdeki teklif taslağı, LGBTİ+ bireylerin haklarına yönelik çok ciddi müdahaleler içermesinin yanı sıra hedefi yalnızca LGBTİ+ bireyler değil. Toplumdaki bütün bireylerin temel hak ve hürriyetlerine yönelik, Anayasa’ya ve temel hukuk kurallarına aykırı sınırlamalar içeriyor.
Artık hepimize ne yazık ki tanıdık gelen bir yöntem, burada da uygulanmakta: Toplumun bir kesimi önce ayrıştırılıp yabancılaştırılarak, dehümanize ediliyor ve bu şekilde, toplumda kendisini bu gruba ait olarak tanımlamayan bireyler, yabancılaştırıldıkları grupla empati kurmamaya, o grupla ilgili sorunları içselleştirmemeye başlıyor.
Ardından, “ötekileştirilen” grubu öncelikle hedef alan bazı hukuki düzenlemeler yoluyla, aslında en temel insan hakları ve laik hukukun temel kurallarında yapılması planlanan değişiklikler, toplumun geneline yayılan bir tepkiyle karşılaşılmadan uygulamaya konuluyor.
Bugün karşımıza çıkan düzenleme de tam olarak bu tür bir düzenleme.