“Sana ne oldu?” söyleşilerinin yeni etabında “İlk kitabın yayımlanınca sana ne oldu?” diye soruyorum. Bu defa merak ettiğim şu: Bir yazarın yazdığını dünyayla paylaşma motivasyonu nasıl oluşur, o âna kadar yazıyla ilişkisi nasıldır ve sonrasında neler olur… Kitabı yayımlanmak nedir, neye benzer, kime ne yapar, bir şeyleri değiştirir mi, yazan kişinin psikolojisine nasıl etki eder?

Sorularımı bu defa Mevsim Yenice’ye sordum. Mevsim yazar olmayı hiç hayal etmemiş. İyi bir okurmuş ve sanatın pek çok dalıyla ilgili biriymiş hep. Öyle bir evde büyümüş. Yazarlık serüveni  için “akıl sağlığımı koruyabilmek için çok sevdiğim bir şeyi yapma ihtiyacıyla başlayan bir şey” diyor. Öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanıp biriktikçe işler profesyonel bir düzleme kaymış. İlk kitabını eline aldığındaki hislerini de zaten şöyle aktarıyor: “Sonunda mutlu olduğum bir şey bulmuştum.”

Mevsim’in ilk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi bir ilk kitap için epey iyi. Öykü dergilerinde pişmiş bir yazarın ilk dosyası kuşkusuz kendini belli ediyor ki okurunu da bulduğunu düşünüyorum.

Mevsim’e ilk kitabının çıkış hikayesini, yazıyla nasıl bir ilişki kurduğunu sordum. Ama önce bu işlere nasıl bulaştığını… İlk yazdığı şeyi hatırlıyor mu?

“İlkokul üç ya da dörtteyken oturup birden bir korku öyküsü yazmaya başlamıştım. Dolapta terk edilmiş bir oyuncak bebek hakkındaydı. Herhalde o dönem izlediğim ve sevdiğim Çaki filminden etkilenmiştim. Öyküyü yazarken inanılmaz tedirgin olduğumu, sahiden o bebek dolabımdaymış gibi korktuğumu hatırlıyorum. Daha da ilginç olan tüm bu hislerin, tekinsizliğin beni mutlu etmesiydi. Yazmanın bu kadar mutlu ettiği bir hayatta ilginçtir ki hiç günlük tutmadım. Sıkıcı hayatın kendisi değil, kurguya dönüştürülmüş hali beni çekiyor.”

Nasıl bir çocukmuş peki?

“Kendi kendine oyun oynayan, sessiz sakin, sorun çıkarmayan bir çocukmuşum, öyle anlatır evdekiler. Takıntılı olduğum bir iki film varmış, durmadan onları izler, her seferinde de aynı yerlerinde güler, ağlarmışım. Yaratıcı olmamdaki etkenlerden biri de anne ve babamın sanata, edebiyata, müziğe olan tutumlarıydı sanıyorum. Çok küçük yaşlardan itibaren annemi evde kitap okurken, babamı müzik dinleyip  plaklarını özenle düzenlerken gördüm. Film, tiyatro, konser gibi etkinliklere giderken beni hep yanlarında taşıdılar. Oyun oynamayı severlerdi, bütün bu ilgi alanları aramızda irili ufaklı oyunlara da dönüştü zamanla.”

“Orta okula başladığımda annem odamın tüm duvarlarını defter gibi kullanabileceğimi, istediğimi yazıp çizebileceğimi söyledi. Bu, hislerimi yazarak aktarmak adına güzel bir motivasyondu.”

Mevsim’in çok iyi bir okur olduğunu biliyorum. Kitapları keşfettiği zamanı hatırlıyor mu?