Hayvan hakları savunucuları 15 Aralık’ta Ankara, Mamak Belediyesi’ne ait Geçici Hayvan Bakımevi’nde çok ağır hayvan hakları ihlalleriyle karşılaştı.
Görüntüler insan olma onurunu da zedeler nitelikte.
O gün barınakta değildim, görüntüler önce haberleşme gruplarında sonra da sosyal medyada karşıma çıktı. Öfke ve üzüntüye kapılıp gitmeden önce, düzenli barınak ziyareti gerçekleştirip raporlayan Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi’ndeki avukat arkadaşlarımıza ulaştım.
Daha önceki ziyaretlerde görüntülediğimiz ve raporladığımız hayvanların fotoğraflarını yolladım, hangileri hayattaydı?
Ayrılanlar
Köpekler yoktu… Yaşayacaklarından şüphe ettiğimiz için gizli gizli kaydını aldığımız -çünkü barınaklarda keyfi bir görüntü alma yasağı uygulanır- bu köpeklere yuva bulmayı umuyor, onları kafeslerden çıkaracağımız günlerin geleceğini hatta yasanın geri çekileceğini bekliyorken onlar bilinmeze gitmişti.
Hayatta ve barınakta olduklarına dair resmi tutanaklar olmadığı gibi ölümlerine ya da sahiplendirilmelerine dair raporlar da yoktu.
Özetle Ağustos ayında gördüğümüz hayvanlar artık yaşamıyordu…
Barınaktaki aktivistlerin paylaşımlarında gördüğüm ölü bulunan o köpeği tanımıştım. Çaresizlik, utanç ve acı içinde kaldım.
Çaresizdim çünkü bu köpek “yasaklı” ilan edilen bir türe mensuptu ve onu sahiplenmek için belediye personeline yalvarmıştım, “bakın yasa yürürlüğe girecek, o zaman hepsini öldüreceksiniz, bu onun son şansı olabilir” dediğimde personel “biz o kadar kötü insanlar mıyız” demişti…
Utanç içindeyim çünkü bir şekilde onu çıkarabileceğimi düşünmüş, gözlerinin içine bakarak “deniyorum, inan bana” demiştim.
Çok derin bir acıya gömülsem de kendimi toparlayıp gidenin ardından yas tutmanın da bir biçimi sayıldığını düşündüğüm, onun yaşamını belgeleme ve onurlandırma için hayatta olduğu ve ölü bulunduğu görüntüleri yan yana getirdim.
Peki, yan kafesteki arkadaşı? O da ölmüştü. Onun yanındaki, o da…
Üç kafes sonraki koca kafalı olan? Ölmüştü.
Yaşamdan umudunu kesmiş gibi derin derin iç çeken? Ölmüştü.
“Bir gün gelip beni alacaklar” der gibi zıplayıp, hayat dolu olan? Ölmüştü…
Ağustos sıcağında bir kap suyun esirgendiği hayvanlar kışı görememişti…
Yedi bin beş yüz yirmi yedinci kanun!
Ölümlerinin sebebi hayvan hakları savunucularının “Katliam Yasası” olarak isimlendirdiği 2 Ağustos günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7527 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
Bu kanunun 4. maddesi, sokakta yaşayan köpeklerin barınaklara kapatılması ve sahiplendirilinceye kadar burada tutulmasını hükmediyor.
Aynı kanun “hayvanlara zarar verebilecek sunî müdahaleler” yapmaya eskiden olduğu gibi yalnızca tıbbi zorunluluk durumunda değil kanuni emirlerle de müsade ediyor..
Sahiplenilmeyen, sahiplendirilmesi yasak kabul edilen ya da “bulaşıcı hastalık riski olan” hayvanların ölüm fermanını da yine bu kanun çıkarıyor.
Bu kanun hayvan satışını ve üretimini engellemiyor, hayvana yönelik suçlara caydırıcı cezalar vermiyor, hayvan sahiplenilmesini zorlaştırıyor. Bu kanun hayvanları acı çeken canlı bireyler olarak görmüyor aksine hayvanları kullanım tasarrufunun insana bırakıldığı eşya kabul ediyor. Bu kanun adı dahil tüm yasalarımızla çelişiyor.
Bu kanunla hayvan popülasyonunu kontrol altına alabilen tek bilimsel yöntem olan “Yakala, aşıla, kısırlaştır, yerine bırak” terk ediliyor.
Köpek avı
Peki, bu kanunla ne değişti?
Türkiye’den önce bu hataya düşen başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de önce en kolay yakalanabilen kısır, küpeli, yaşlı ve insana alışık köpekler barınaklara kapatıldı.
Vakum etkisi olarak adlandırılan sebep nedeniyle o köpeklerin yerlerine insana daha yabancı, mahalleye alışık olmayan yeni köpekler geldi. Sonra o köpekleri de topladılar…
Barınaklarda yığılan köpek nüfusu buradaki kötü koşullara, bakımsızlığa ve bir arada yaşamaya bağlı ortaya çıkan hastalıklara dayanamayarak ölenlerle azaldığında, barınak personeli yeniden ava çıktı.
“Yakala, hapset, öldür ya da ölüme terk et” döngüsü hayvan öldürmeyi bazı insanlar için meşrulaştırdı. Son örneğini Ankara Polatlı'da yavru köpekleri dirgenle öldüren kişinin ifadesinde gördük: “Devlet kanun çıkardı köpekleri öldürmek için”...
Yasadan bu yana geçen beş ay içerisinde barınak gerçeği çeşitli katliam haberleriyle görünür oldu: Niğde, Altındağ, Gebze bu haberlerin en çok gündemde kalanları.
Özele bu yasa gündeme geldiğinden bugüne bir yandan hayvanların doğuştan edindiği hakları yok saydı diğer yandan insan ve hayvan ilişkisini zedeledi. Bu yasa toplumsal barışa zarar verdi, insanları şiddete özendirdi.
Gerisi bize kalmış…
Anayasa Mahkemesi’ndeki yasa bir an evvel iptal edilmeli. Bu yasanın iptali hayvan hakları konusunda önemli bir adım ve insanlık onuruna yakışan bir hamle olacak.
“Zoopolis” kitabının yazarları Donaldson ve Kymlicka “Pek çok hayvan topluluğu insanlardan gördükleri istismarın kayıtlarını tutup nesilden nesile aktaramaz” diyor. Bu da bizlerden hesap soramayan hayvanlarla ilişkimizi yeni, daha adil bir seviyeye getirmek için önümüzde bir engel olmadığı anlamına geliyor.
Donaldson ve Kymlicka, “Gerisi bize kalmış” diyor.
Gerçekten de öyle, hayvanlarla daha adil bir ilişki kurabilmek için gerisi bize kalmış.
Aslı Alpar’a haftalık çizgili haber, podcast ve röportajlar yayımladığı yayını muzir.org için yazdığı bu yazıyı, Fayn okurlarına da ulaştırmamıza izin verdiği için teşekkür ederiz.