Milli tenisçi Zeynep Sönmez, Merida'daki şampiyonluğunun ardından Kadınlar Tenis Birliği (WTA) tarafından ‘Yılın en iyi çıkış yapan tenisçisi’ ödülüne aday gösterildi.

Toprak Razgatlıoğlu, Dünya Superbike Şampiyonası'nı ikinci kez zirvede tamamladı.

Bunlar ve benzeri başarılar son dönemde Türk halkının yüzünü güldüren olayların başında geliyor dersek pek de yanılmış olmayız. İçimizden birilerinin başarısını sosyal medyada paylaşmanın, muhabbetlerimizde tartışmanın zevkini çıkarıyoruz. Fakat bu keyfe ne sıklıkta nail olabiliyoruz?

Uluslararası başarıların birleştirici rol oynadığı bir ülkede spor yönetiminin ön plana alınması işin makbulü gibi geliyor olabilir. Ancak Zeynep Sönmez'in Rafine TV'ye verdiği röportaja baktığınızda, onun gibi bir yeteneğin bile okul ile spor arasında tercih yapmak zorunda bırakıldığını görebiliyorsunuz. 

Tutkuyla bağlı olduğu tenisi tercih edebilen Zeynep, nispeten daha şanslı kesimden sayılır. Ama çoğu sporcu için tam tersi bir durum söz konusu. Gelecek kaygısı, bir meslek sahibi olma ve erken yaşta çalışmaya başlama zorunluluğu gibi durumlar gelecek vaat eden birçok genci erken yaşta sporu bırakmaya itiyor.

Olimpiyat beşincisi, 16 yaşındaki Kuzey Tunçelli’nin antrenörü Aykut Kılıç’la konuştuğumda konuyu şöyle dile getirmişti: “Bizim yaş gruplarında çok başarılı sporcularımız var, yok değil. Ama devamlılık sağlayamıyoruz. Başarılı olabilmek için sporcuların yaşını büyütebilmeliyiz.”

Hiç kuşku yok ki burada ailelerin ve antrenörlerin çabaları yeterli gelmiyor. Bir antrenör tek başına koca bir sporcu nüfusuna tesir edemiyor. Aslolan ise devlet politikaları. Nihayetinde sportif başarılar sosyo-kültürel öneme sahip olduğu kadar, devletler için diplomatik bir önem de arz ediyor.