CHP, 6 Nisan 2025 Pazar günü 21. Olağanüstü Kurultayı’nı bir yasağı savar gibi yaptı. 

Zira ne delegesi dayatmış, ne parti içi muhalefet ayaklanmış ne de taban zorlamıştı. Eğer bunlardan herhangi biri gerekçe olsaydı, Kurultay’ın fasikül fasikül anlatılacak hikayesi de olurdu. 

Bizzat tecrübe ettiğim gibi kurultay yapmaya hiç de uygun olmayan karmaşık mimarili bir binada, detaylara özen gösterilmeden gerçekleştirilen bir toplaşma gibiydi daha çok.

21. Olağanüstü Kurultay toplaşması kararı, Belediye başkanları tutuklanıp yerlerine kayyumlar atanırken, bir de partiye kayyum atanmasın diye duyulan endişenin bir sonucu olarak alınmıştı. 

Zorunluluktan olmasa herhangi bir CHP kurultayının duyurusunda ilan edildiği tam saatinde başlaması mümkün mü?

Ama başladı. 

Birkaç ay öncesine kadar, parti içi muhalefetin - en azından bir kısmının- “olsa iyi olmaz mı?” diye aklından geçirdiği bir şeydi olağanüstü kurultay. 

Genel Başkan Özgür Özel’in TBMM açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan salona girdiğinde ayağa kalktığı, kırmızı kart gibi anlamsız eylemlere giriştiği zamanlarda nabız yoklanan ama bir türlü tam da kalkışılamayan bir fikirdi o dönemde.  

Söylentisiyle Özel yönetimini germeye yetecek ama sonucunun tam olarak kestirilemediği, yarı yolda kalma riski de olduğu için zihin meşguliyetinden ibaret olan bir konuydu.  

Ancak işler 19 Mart 2025’te değişti.

O gün İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 100’e yakın çalışma arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı. Ortalık toz dumandı. Yalnızca İBB hakkında değil, 4- 5 Kasım 2023’te Özgür Özel’in Kemal Kılıçdaroğlu ile yarışarak kazandığı kurultay hakkında da şaibe iddiaları ortaya atılmıştı. 

CHP, olmaz dediği her şey olmaya başlayınca, kurultay soruşturmasından parti yönetimine kayyum kararı çıkabileceğini hesap ederek, olağanüstü kurultay kararı aldı. 

Özel, Parti Tüzüğü’nün kendisine verdiği yetkiyi kullandı, olabilecek en yakın tarihi olağanüstü kurultay tarihi olarak belirledi. 

Böylece mahkemedeki soruşturmayı boşa düşürmeyi amaçladı. 

Kılıçdaroğlu kışkırtanlara uymadı

Olağanüstü kurultay bir zorunluluktan kaynaklanmışken ve parti her taraftan kuşatıldı hissiyatı hücrelerde bile hissedilirken, esaslı bir rekabet ortamının oluşması mümkün görünmüyordu. İmamoğlu’nun tutukluluğu, partinin geniş kapsamlı saldırı altında oluşu ve bunun devam edeceği beklentisi olasılıklara fırsat tanıyacak gibi değildi.

Soruşturmaya konu edilen kurultayda koltuğunu Özel’e şaibeli bir biçimde kaptırdığı iddia edilen Kılıçdaroğlu bile aday olmadı. Olacak olsa en başta o olurdu. Çünkü şaibe iddialarına prim veren açıklamaları kayıt altındaydı. 

Üstelik onun adına konuşmayı üstlenen çevresi de “O aday olmaz, gösterilir. İstemese de zorlayacağız” diyordu. Ancak o bu sefer dolduruşa gelmedi:

“Partimizin bu hafta sonu yapacağı olağanüstü kurultayında Genel Başkan adayı olmayacağım. Aday olmam için imza toplayan, ısrar eden ve çalışan bütün kardeşlerime teşekkürlerimi iletiyorum. Aday olmama kararımın nedeni; “Aday olursan yüzüne tükürürler.” diyen siyasetçilerin tehditleri değildir çünkü çalanların yüzüne tükürülür ve ben çalmadım. 

Aday olmama kararımın nedeni; “Aday olursan taşlarlar.” söylemi ile organize edilmiş linç kampanyalarından korktuğum için değildir çünkü yürüdüğüm yolda ölüm dahil hiçbir korkuya yer vermedim, korkmam!