Sena Gül, namı diğer Paptircem. Bazılarımız ona 2019 civarlarında Twitter’da denk gelmiş olabilir. İnternette “meme” olmuş videolar üzerine yaptığı müzikal eklemeler ve kendine özgü mizahıyla dikkat çekmişti kendisi. Fakat aradan geçen altı yılda mizahı kadar müziğiyle de radarımıza girmeyi başardı. Paptircem, geçen yıl konsept albümü “Büyüklere Ninniler” ile kulaklıklarımıza misafir olmuştu. Son haftalardaysa yeni şarkısı “Koca Adam” ile duyuyoruz onun sesini. Bu şarkının merak ettirdiklerinden yola çıkarak bir sohbete daldık Sena ile.
Kendi yaşadığın bir deneyimden yola çıkarak yazmışsın “Koca Adam”ı. Bir ihanet hikayesini anlatıyorsun, fakat hüzünden çok öfkeli ve sivri dilli bir tavır hakim bu parçada. Kendini ortaya koyma açısından bakınca çok cesur bir tavır bu. Genelde popüler müzikte -yerli veya global fark etmeksizin- pek duymaya alışık olduğumuz bir şey değildi bu açıklık. Fakat artık kendini daha özgürce ortaya koyan, daha net ifadelerle derdini anlatan bir yaklaşım var müzisyenlerde. Sen bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Ben dobralığı seviyorum açıkçası. Bir süredir politik doğruculuk veya birinin kalbini kırmama çabasının etkisiyle içimizdeki pek çok şeyi tutuyormuşuz gibi geliyor. Tabii ki vizyonumuzu ve fikirlerimizi doğru ve düzgün değiştirmek, geliştirmek zorundayız. İçimden geldiği gibi konuşacağım diye cahilce davranmamak da lazım. Ama bazı söyleyemediğimiz şeylerin, kişiliğimizi etkilediğine ve değiştirdiğine inanıyorum. Bazen ortalığın yanacağını göze alarak, doğru yerde, doğru zamanda ve doğru şekilde içinden geçenleri söylemen de gerekiyor. “Bu genel kabule göre kabadır, çirkindir.” durumu benim için pek bir şey ifade etmiyor açıkçası. Aklımıza, ruhumuza ve içimizdeki o sese de güvenmemiz gerekiyor. Ki bunu öğrenmek de çok uzun zaman alıyor bence. 30’larda anca öğrenebiliyorsun.
Şarkı yazım aşamasında da benzer bir durum var benim için. Bir de aynı şeyleri dinlemekten yorulmuş ve sıkılmış biri olarak, sınırlarda gezdiğimde farklı bir şey yapabildiğimi de hissediyorum. Mesela “Koca Adam”da “32 yaşında” ya da “titredi bacakları” deyince, hislerimin kaynağını daha iyi işaret edebildiğimi gördüm. “Padişahım”da da aynısı olmuştu. Bunları dinleyenlerin de “Oh be!” diyeceğini hissediyorsunuz zaten. Ve ben çok uzun zamandır “Oh be ne güzel de pata küte dalmış.” diyeceğim bir şey duymuyorum. Kısacası bunun dışına çıkmayı çok seviyorum. Büyüdükçe yazdığım konular da değişecek tabii ki. Ama gördüğüm ve hissettiğim şeyleri senle konuşurken nasıl anlatıyorsam, şarkılarımda da o şekilde ifade etmeyi seviyorum. Ve bunun daha fazla yapılması gerektiğini de düşünüyorum.
Şarkılarında birçok farklı ruh halini yansıtıyorsun. Neşeni de, öfkeni de, hüznünü de paylaşıyorsun. Peki, beste yaparken ya da söz yazarken nasıl bir süreç geçiyor senin için? Yansıtmak istediğin ruh haline göre şekillenen bir çalışma sürecin mi oluyor, yoksa ele aldığın duygudan bağımsız bir üretme metodun mu var?
Benim şarkı yazarken öncelikle net bir fikrim oluyor hep. Mesela “Kaptan” şarkısı… Dedem için bir şarkı yazacağım ve şarkıda da yazlığı anlatacağım demiştim. Ya da “Koca Adam” ve “Padişahım”... Onlarda da kendini bir şey sanan insanlara uzaktan bakıp, ironik bir şeyler yazacağım diyerek işe başlamıştım. Şarkının fikrini bulunca sound da kendini gösteriyor zaten. Yani “Kaptan”ın majör akorlu ve akustik gitarlı ya da “Koca Adam”ın daha kirli bir sound’a sahip olacağı belliydi.
Bazen de bir beat beğeniyorum veya içime çok sinen bir beste yapıyorum. Fakat o parçada ne anlatacağıma dair bir fikrim olmuyor. İşte bu benim için en zoru. Yani besteyi önden yapıp üzerine söz yazmak benim için epey zor. Dolayısıyla her şeyden önce kendime “Derdim ne? Ben ne anlatmak istiyorum?” diye soruyorum.
Birçok insan seni 2019’da Twitter’a yüklediğin mizah içerikli videolardan tanıdı. Diğer taraftan Twitch’te yaptığın yayınlarda ve FiFijör isimli YouTube programında gördük ki mizahi bir yanın da varmış senin… Türkiye’de mizahla müziği bir arada götüren isimleri düşününce hemen akıllara Grup Vitamin geliyor. Fakat gerisini getirmek biraz zor. Sen hiç mizah içerikli bir albüm yapmayı düşündün mü bu süreçte?
İnanır mısın geçenlerde buna benzer bir şey düşündüm. Şimdi sen de sorunca epey garip bir tesadüf oldu. Mesela “Tembel Marşı” gibi bir şarkı fikrim var. Ama bunu bir müzikal gibi değil de, sözleri daha komik bir tavırla yazdığım bir parça gibi düşünüyorum. Ben günlük hayatımda da böyleyim aslında. Çok üzücü bir olayı da şaka yaparak anlatırım etrafımdakilere. Belki öyle bir albüm yapmayı deneyebilirim. Ama mesela Bo Burnham’ın yaptığı gibi küçük depresif dokunuşlar da olur içinde. Olabildiğince direkt bir dille, komik şarkılar da yapabilirim tabii. Neden olmasın?
“Altı yıl önce müzisyenliğe ilk adımımı attığım zamana dönmek isterdim.”
Öncesi de var elbette ama seni aşağı yukarı altı yıldır müzisyen olarak tanıyoruz. Sen geride kalan yılları göz önüne aldığında müzisyen olarak nasıl bir değişimden geçtiğini düşünüyorsun?