Paris’te geçen Cuma akşamı (9 Ağustos), saat 7’ye birkaç dakika var. Eyfel Kulesi’nin civarındaki Champs de Mars Arena’da basın tribününden koşa koşa iniyoruz. 

Az evvel erkekler serbest güreş 125 kg’daki yarı final maçında Taha Akgül, İranlı rakibi Amir Zare’ye 2-1 yenilmiş. Portatif tribünün altından geçen koridorda Taha’yı son anda arkadan görüyoruz. 

Yere eğiliyor, acı çeker gibi bir hali var, sanki ayakta kıvranıyor… 

Dördüncü ve son Olimpiyat’ında hedeflediği altın madalyayı kaçırmış olmanın acısını çekiyor belli ki. Arkasından sesleniyoruz iki gazeteci. Muhtemelen bizi duymuyor bile. Geçici salonun bahçesindeki röportaj alanına koşuyoruz. Ama ona yetişemiyoruz. Kimseye açıklama yapmadan çoktan çekip gitmiş bile…

Taha’nın bu üzüntüsüyle beraber Türkiye’nin Paris 2024’te son altın madalya umutlarından biri de uçup gidiyor. Aynı akşam Busenaz Çakıroğlu’nun da kadınlar boks 50 kg’da final maçını kaybetmesiyle beraber kaçınılmaz son tescilleniyor: Türkiye 40 yıl sonra ilk kez bir Olimpiyat’ı altın madalyasız tamamlıyor.

Türkiye kafilesi en son Los Angeles 1984’ten sadece üç bronzla döndüğünde ülkede henüz özel televizyon yayıncılığı başlamamıştı, cep telefonu ve internet henüz hayal bile edilemiyordu, 12 Eylül darbesinin etkileri hâlâ derinden hissediliyordu, bugünün lider siyasetçileri ya yolun başındaydı ya da çocukluk dönemindeydi.

Paris 2024’te Türkiye’nin üçü gümüş, beşi bronz olmak üzere toplam sekiz madalyası var. 

Ancak 16 gün sonunda ülkeler sıralamasında Türkiye’nin yerini belirleyecek o altın madalya bir türlü gelmedi. 

Bu sebeple Türkiye’nin sıralamadaki yeri sadece 64’üncülük.

Halbuki ilk haftaya fena başlamamıştı Türk sporcular. 

Mesela okçular moralliydi. Mete Gazoz’a güven tamdı. 29 Temmuz’da, yani oyunların üçüncü gününde ilk madalya da onlardan geldi. Erkek takımı Çin’i yenip bronz madalyayı kaptı. 

Ertesi gün Paris’in dışındaki Chateauroux kasabasından heyecan verici bir haber geldi: 10 metre karışık tabanca takımı finalde evvela 8-2, sonra 10-6 öndeydi. Oradan maçı kaptırdı İlayda Tarhan ve Yusuf Dikeç. 

Galiba Türkiye’nin altın madalya stresi de böyle arttı. 

İlk haftadan altın madalya gelmeyince ikinci hafta sahaya inen sporcuların omuzlarına ekstra bir sorumluluk yüklendi. 

Bu kez boks dışında güreş ve tekvandoda hayal kırıklığı yaşanınca bu altınsız bilanço ortaya çıktı.

Paris’te son birkaç günü, bu tablonun sebeplerini düşünerek geçirdim. 

Bundan yaklaşık 16 yıl önce Pekin 2008’in ardından Hürriyet Pazar’a yazdığım ‘Olimpiyatta neden başaramadık’ başlıklı yazıyı hatırladım. 

Bugünküne benzer konuların konuşulduğunu gördüm: Sakatlıklar, iyi hazırlanamama, yetersiz mücadele… 

Peki niye Türkiye madalya sıralamasında çok aşağılarda kaldı? 

Neden her dört yılda bir aynı konuları konuşuyoruz? 

Niye Türkiye, Olimpiyatlar’da ilk 10’a olmasa bile ilk 20 ülke arasına girebilecek atılımı bir türlü yapamıyor? 

Gelin biraz inceleyelim.

1984’ten beri en kötü tablo

En başta Türkiye’nin bilançosuna değinelim. Altın madalyasız biten bir Olimpiyat’ı tek kelimeyle tarif edersek: Fiyasko. 

Kim ne derse desin, Olimpiyatlar’da başarının ölçütü madalyadır, bunun da en önemlisi altın madalyadır.