Salı günü öğle saatleri…

Paris’teki geçici evime beş dakika mesafede müdavimi olduğum Café de Rennes’deyim yine…

Bir yandan çabuk bir öğle yemeği yeme, diğer yandan şu an okuduğunuz yazıyı kurgulama peşindeyim. Arada da gözüm kafedeki televizyon ekranına yansıyan Brezilya-Dominik Cumhuriyeti arasındaki kadınlar voleybol maçına takılıyor.

Güney Amerikalılar rakiplerini skorda pek yaklaştırmadan yarı finale yürüyor.

Ama benim aklım yaklaşık bir buçuk saat tribünden bizzat izlediğim çok daha çekişmeli bir başka maçta kalmış olacak ki dalgınlıkla önümdeki kahve fincanına elim çarpıyor. Daha bir yudum almadan küçük masamın yarısı kahveyle kaplanıyor.

Mevzubahis maç kadınlar voleybolda Türkiye ile Çin arasında oynanan günün ilk çeyrek final eşleşmesi aslında. Salonda öylesine inişleri ve çıkışları olan bir maç yaşanmış ki, ben de henüz o heyecanı üzerimden atamamışım belli ki.

6 Ağustos Salı sabahı 9’a doğru koltuğuma oturduğumda umutsuz değilim aslında.

Çin maçın favorisi ama bu kez erken maç sendromu, buna alışık olmayan Çinliler’i etkileyebilir. Normalde medya tribününde de heyecanlananlar, alkışlayanlar olur mutlaka. Ben genelde sakin izlerim. Her iki tarafı da incelerim, sahanın dışındaki detayları yakalamaya çalışırım. Ancak Türkiye, Çin karşısında maçı kazanmanın eşiğine gelince benim de içim içimi yiyor.

Hele maç beşinci sete uzayınca bu heyecan daha da artıyor. Nasıl artmasın?

Kadın voleybol takımı Olimpiyat yarı finalinin eşiğinde ve bu bir ilk olacak.

Tarihi maçta an be an artan heyecan

Son sette takımların hiçbiri skorda farkı açamıyor. Türkiye kaçıyor, Çin yakalıyor. Çin öne geçince Türkiye eşitliyor. Gözlerimiz Melisa Vargas’ta. Hücumda ne kadar etkili olduğunu biliyoruz ama bugün gerçek bir sayı makinesi gibi oynuyor. Zaten 46 sayıyla tamamlayacak maçı. Bu arada karşılaşmada yaklaşık iki buçuk saate yaklaşıyoruz.

“Buraya kadar getirdiler, alsınlar şu maçı” diyorum içimden.

Skor 13-12 Türkiye lehineyken Vargas’ın smacı Çin blokundan dışarı gidiyor: 14-12

Türkiye önde artık.