Sadece dört ay önce, Ekim ayında Devlet Bahçeli Öcalan’a PKK’yı fesih çağrısı yaptı. Birkaç ay içinde DEM Parti heyeti üç kez İmralı’ya giderek Öcalan’la görüştü. Nihayet 27 Şubat’ta, Öcalan’dan beklenen “Örgüt silah bıraksın ve kendini feshetsin” çağrısı geldi.
2013’teki çağrı aylar süren görüşmeler, defalarca yapılan İmralı ziyaretlerinin arkasından gelmişti. Bu kez her şey çok hızlı gelişti. Ya da bizim gördüğümüz kısmı öyle oldu.
Öyle ki Öcalan’ın, Pervin Buldan’ın Türkçesini, Ahmet Türk’ün Kürtçesini okuduğu mektubu, PKK’nın neden kendini feshetmesi gerektiğinin kısa bir özeti gibiydi. Arkasından da çok fazla detaya girmeden şöyle diyordu:
“Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
2013’te Diyarbakır’da Nevruz kutlamaları için toplanan binlerce kişinin önünde okunan Öcalan’ın çağrısı, bu kez DEM Partililerin ve gazetecilerin ağırlıkta olduğu bir salonda, İstanbul’da, Kürt halkının ekranlardan izleyebileceği şekilde iletildi. Diyarbakır’da meydanda toplanan kalabalık ise mesajı sadece dinleyebildi, basın toplantısının görüntüleri ekrana getirilmedi.
PKK kendini nasıl feshedecek, silahlar ne olacak, savaşçılar ne olacak, Öcalan’a ne olacak, bunlar kararlaştırıldı mı, henüz bilmiyoruz.
İmralı’ya gidip dönen ve aynı gün dönüşte İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyerek Öcalan’ın çağrısını okuyan heyette Sırrı Süreyya Önder de vardı. Mektup okundu bitti, Önder, “Öcalan’ın bir notu daha var” diyerek mektupta olmayan ama Öcalan’dan geldiğini söylediği o son notu -tabiri caizse- patlattı:
“Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”
Bu demokratik siyaset ve hukuki boyut neden ayrı bir not olarak ve sözlü olarak geldi, henüz bilmiyoruz. Önder bu sözleri söylerken iki yanında oturan Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ün yüzü gülüyordu, bunu biliyoruz.
Ahmet Türk’ün Mardin’de hem 2019’da hem 2024 yerel seçimlerinde belediye başkanı seçildiğini ve bu hükümet tarafından, üstelik Bahçeli’nin çağrısından yaklaşık iki hafta sonra görevden alındığını da hatırlatalım.
Sadece Ahmet Türk değil, Van, Tunceli, Hakkari ve Batman dahil olmak üzere DEM Partili toplam dokuz, CHP’li toplam üç belediye başkanı görevden alınarak yerlerine kayyum atandı. HDP’nin eski yöneticilerinden Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ gibi isimler de 2016’dan bu yana ‘devlete karşı suç işledikleri’ gerekçesiyle cezaevinde. Bir not daha: Yüksekdağ, Kandıra Cezaevi’nden gönderdiği mesajla Öcalan’ın çağrısına destek verdi.
Öcalan: Demokrasi dışında yol yoktur
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, çağrı okunduktan sonra Ekol TV ana haber yayınında, Önder’in sözlerini “O kadar büyük bir abartılı yoruma tabi tutulmaması gerektiğini düşünüyorum” diye değerlendirdi:
“Dünyanın bütün ülkelerinde silahsızlandırmada demokratik siyaset ve hukuki boyut işin içine girer. PKK mensupları ne olacak, bu hukuki düzenleme gerektirir. Devletin hukuken hazırlık yapması eşyanın doğası gereğidir. İrlanda’da, Kolombiya’da, örgütler devletle anlaşarak kendini feshederken hepsinde böyle oldu.”
İrlanda ve Kolombiya örneğine geleceğiz ancak öncesinde Öcalan’ın mesajında bu detaylara dair bir talep var mı, 2013’teki çağrısıyla 27 Şubat 2025’teki çağrısı arasında nasıl farklar var, buna bakalım.
Öcalan 2013’te PKK’nın varlığının öneminin altını çiziyor, devletle bir anlaşmaya varabileceklerini söylüyor, karşılıklı adımların ilki olarak PKK mensuplarının sınır dışına çekilmesi çağrısı yapıyordu. Adımların karşılık bulmaması halinde PKK’nın silahlı mücadeleye devam edebileceğinin de altını çiziyordu.
Bundan 12 yıl sonra Öcalan bu kez, 1978’de kendi kurduğu bu örgütün artık “anlamını yitirdiğini, aşırı tekrara yol açtığını ve ömrünü tamamladığını” söylüyor ve silah bırakma çağrısından çok daha ileri giderek “kendini feshetmesi” çağrısı yapıyor. Türkiye’de kimlik inkarının artık olmadığını, ifade özgürlüğüne alan açıldığını savunan Öcalan, “PKK, demokratik siyaset kanalları kapalı olduğu için güç ve taban bulmuştu” diyor.
Yani bugün Türkiye’de demokratik siyasetle bu soruna çözüm bulunabileceğini ileri sürüyor ve silahlı mücadeleye kökünden son vermek üzere örgütün feshedilebileceğini söylüyor.
1978’de bağımsızlık mücadelesi olarak başlayan, sonra özerklik mücadelesine dönen, en son çözüm sürecinde federasyona da ikna olan Öcalan, artık bu yaklaşımların “Türkiye’deki sosyolojik gerçekliğe uymadığını” söyleyerek taleplerinden vazgeçtiğini, tek çözümün demokrasi olduğunu söylüyor.
Öcalan’ın 1999’dan bu yana örgütün fiili değil ideolojik lideri olduğunu, bu çağrıların ve Türkiye’ye düzülen “yeterince demokratik bir ülke” övgülerinin yıllardır devletle, muhtemelen aylardır da bugünkü hükümetle yapılan görüşmeler sonrasında geldiğini hatırlatalım.
Peki bunlar ne anlama geliyor, bundan sonra ne olacak, çağrı nasıl karşılık buldu? Gelin tek tek inceleyelim.

Statü talebi ne olacak?
Öcalan’ın mesajı gayet açık, bu mesajda federasyon ya da özerklik talebi yok. Sırrı Süreyya Önder’in ilettiği mesaj ise, Vahap Coşkun’a göre sadece örgüt kendini feshettikten sonra PKK mensuplarına ne olacağıyla ilgili.
AK Parti Genel Başkan Vekili ve eski İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, “Biz sonuca bakarız” dedi ve bu süreçte hangi adımlar atılacağını, PKK mensuplarına ne olacağına dair soruları yanıtlamaktan kaçındı.
Öcalan çağrısında PKK’nın kongresini toplamasını talep ediyor. Muhtemelen bu kongre sürecinde devletle görüşmeler sürecek; cezaevindeki ve dağdaki PKK’lılara ne olacağı görüşülecek. Hukuki zemin oluşturulduğunda, fesih gerçekleşecek.
Öcalan’ın ilettiği yazılı metinde buna yer verilmemesi, fesih için kağıt üzerinde bir şart koşmuş olmak istememesinden kaynaklanıyor gibi. Bunu mesajın ardından sözlü bir not olarak iletmekle, kendilerine ne olacağı konusunda soru işaretleri olan PKK mensuplarına işaret gönderiyor.
Öcalan’a ne olacak?
Bu sorunun yanıtını aylar önce, ilk çağrısını yaparken MHP lideri Devlet Bahçeli vermişti. 22 Ekim’deki MHP grup toplantısında Bahçeli, PKK’yı lağvederse Öcalan’a sadece özgürlük değil, TBMM çatısı altında meşruiyet sözü de vermişti: