Öcalan, Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Ömerli Köyü’nde, birçok kişinin Türkçe bilmediği ve anadili Kürtçeyi konuştuğu bir köyde, 1949 yılında doğdu. Türkçeyi aynı köyde ilkokula başladığında öğrendi.
Lise için Ankara’ya giderek Tapu Kadastro Meslek Lisesi’ne kaydoldu. Buradaki yılları için Öcalan daha sonra “Hem devlete dayanarak Ankara’da gerçekleri görme, hem de Ankara’nın göbeğinde burjuva toplumunu gözleme imkanı edindim” diyecekti.
Mezun olduğunda bu kez çoğunluk nüfusu Kürtlerin oluşturduğu siyasi olarak da aktif oldukları bir başka şehre, Diyarbakır’a giderek kadastro müdürlüğünde teknisyen olarak çalışmaya başladı. Diyarbakır'daki bazı tapularda hâlâ Öcalan’ın adını görmek mümkün.
Daha sonra, o dönemde Öcalan’ın rüşvet aldığı iddiaları ortaya atılmış, Öcalan, kendi kaleme aldığı bir yazıda rüşvet aldığını kabul etmiş ve bunu ‘devrim parası’ diye açıklamıştı: “Düşündüm, tartıştım, en son vicdanıma kabul ettirebildim. Bu para Kürdistan için kullanılabilir ve meşrudur. Bu para buradan geliyor, yine buranın iyiliğine güzelliğine kullanılabilir." Yazının devamında bu parayla İstanbul’a gittiğini, “İşte on bin lirayı bulunca, kendimi İstanbul’a attım” diyerek anlatıyordu.
İstanbul’da siyaset okumak isteyen Öcalan, kabul alamayınca Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu ve 1971 yılında üniversiteye gidebilmek için İstanbul’a tayin oldu. Aynı yıl Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne yatay geçiş yaptı ve Ankara’ya döndü.
70’li yıllar, Türkiye’de sağ ve sol arasında çatışmalar yaşanan, can kaybı ve idamlarla tarihe geçiyordu. Mülkiye de öğrenci olaylarının merkezlerindendi. Öcalan da sol harekete katıldı.
O dönem Kürt kimliğine öncelik verenler, ‘Kürt’ yerine ‘doğu’ kelimesini kullanıyordu. Bu yapıların en önemlilerinden biri, Öcalan’ın da katıldığı Devrimci Doğu Kültür Ocakları’ydı.
Öcalan, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de öldürülmelerini protesto ettiği için hakkında yakalama kararı çıkartıldı. 1972 yılında yakalandı ve Mamak Cezaevi’nde yedi ay hapis yattı.
PKK’nın kuruluşu ve önderlik kavramının ortaya çıkışı
Cezaevinden çıktığında, Kürt hareketinin sol gruplar içinde kendisine sınırlı alan bulduğunu düşünüyordu. Yalnız değildi ancak sadece Kürt sorununa odaklanan ve şiddete başvurmaktan da kaçınmayacak bir hareket oluşturmaya karar verdi. Kağıt üzerinde üniversite eğitimine devam etse de, sık sık Diyarbakır, Şanlıurfa ve Şırnak gibi şehirlere gidiyor, yeni oluşumu örgütlemeye çalışıyordu.
Aynı dönemde Ankara Üniversitesi’nde de 1972 askeri muhtırası sonrası kapatılan sol görüşlü öğrenci derneklerinin yerine yenileri kuruluyordu. Öcalan, 1974 tarihinde Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği adlı öğrenci derneğini kurdu. Derneğin kuruluşunda, bugün PKK’nın önde gelen isimlerinden Duran Kalkan, Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Mazlum Doğan, Kemal Pir gibi isimler de vardı. Derneğin genel sekreteri Abdullah Öcalan olduğu için, bu grup bir süre sonra Ankara’daki öğrenciler arasında “Apocular" olarak anılmaya başladı.
Dernek sıkıyönetim mahkemesi tarafından yasaklanarak kapatılsa da PKK’nın tohumlarının atıldığı yer oldu. Derneğin kurucuları, Öcalan’la birlikte yerelde örgütlenme çalışmalarına katıldı. Nihayetinde 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis Köyü’nde toplanan grup, Kürt hareketinin silahlı bir harekete dönüşmesine ve adının PKK olmasına karar verdi. Baskı altındaki sol grupların içinden çıkan bu gruba Kürtçe bir isim verilmesi de - bunu yapan yegane örgüt olmasa da - radikal bir karardı.
PKK’nın örgütlenmesi ismi, tüzüğü ve yönetmelikleri de dahil büyük oranda hazırdı, şimdi sıra silahlı eğitimdeydi. Avrupa ve Ortadoğu’daki sol görüşlü gruplarının silahlı eğitim aldığı Lübnan, Suriye ve Filistin, uygun merkezler olarak kararlaştırıldı. Öcalan, bu eğitimleri yöneterek örgütün faaliyetlerine başlamak üzere 1980 darbesinden hemen sonra Suriye’ye gitti.
1980’ler boyunca Öcalan’ın PKK’yı örgütleme şekliyle yapılanmada kendine biçtiği rol, ‘önderlik’ kavramıyla bütünleşmesine yol açtı. PKK sempatizanları ve hareket içerisinde Öcalan ismiyle değil “önderlik” olarak anılır oldu. Örgütün söylemi, stratejisi, işleyişi konularında kendini tek yetkili olarak konumlandırdı; öyle ki örgüt üyelerinin gözünde kutsal, eleştirilemez, zaten eleştirilmesi gerektiğinde bunu kendi yapan bir lider olarak görüldü.
Araştırmacılara göre, örgüte yurtdışından gelen finansal destek Öcalan’ın elinden geçerek dağıtılıyor; bu da lider kadrosunu Öcalan’a bağımlı hale getiriyordu. Bu da lider kadronun bu ‘önderlik’ kavramını beslemesine yol açtı. 1990’larda PKK’nın eylemleri arttıkça Öcalan’ın konumu daha da güçlendi.
2015 yılında yayımlanan Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa adlı kitabında Öcalan, kavramı anlatırken Kürt halkının varlığı ve özgürlüğünü, kendi varoluşu ve özgürlüğüyle bütünleştiriyor: “Kürt halkı Başkan Apo ile doğdu, O'nunla insanlığını, kimliğini, yaşamın, sevginin, adaletin, toprağın, tarihin anlamını öğrendi… Benim özgürlüğüm halkın özgürlüğüdür.”
Halk lideri mi, bebek katili mi?
Bu esnada PKK’nın etkinlik alanı Suriye ve Irak’ta yaşayan Kürtlere doğru genişlemiş, Öcalan bölge genelinde takip edilen bir Kürt lider olmuştu.
1980 darbesi sonrası doğu ve güneydoğuda baskı büyüdükçe , PKK’ya katılan gençlerin sayısı da arttı, örgüt güç kazandı. Siyasi baskı altındaki birçok Kürt Suriye’ye kaçtı ve PKK’ya katıldı. Avrupa’ya kaçanlar, halkla ilişkiler ve siyasi katılım çalışmalarına hız verdi, örgüte finansal destek sağlamaya çalıştı.