Vladimir Putin önce 31 Aralık 1999’da vekaleten, ardından Mayıs 2000’de seçilerek Rusya Devlet Başkanlığı koltuğuna oturdu. O Kremlin’e geldiğinde Sovyetler yeni dağılmıştı. Rusya, liberal demokrasiyi andıran yeni bir yönetim şekline geçmeye çalışıyordu.
Biraz oligarşi, biraz anarşi ve biraz da demokrasi karışımı bu yönetim şekli, Putin’in 25 yıldır süren iktidarı boyunca hem içeride hem dışarıda gittikçe sertleşti.
İçeride her türlü olası muhalefeti susturma ve etnik gruplara baskı gibi bazı faşist uygulamalar, dışarıda Batı’ya karşı sert bir dil, eski Rus Çarlığı toprakları üzerinde yeniden hakimiyet kurma arzusu, Putin döneminin belirleyici özellikleri oldu.
Moskova’nın zaten pek de yaklaşamadığı demokrasiden uzaklaşma hızı da gittikçe arttı. Ülke içinde insan hakları, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğüne yönelik ciddi ihlaller oldu.
Kremlin bunlar hiç olmamış gibi davrandı. Basın da çoğunlukla onun kontrolündeydi. Putin bu esnada, özgürlüğü ve ne kadar adil olduğu bir hayli tartışmalı seçim kampanyaları sırasında ülkesini yeniden bir uluslararası güç haline getirmekle övündü.
Gelin, bu 25 yıla bir göz atalım.
Güç pekiştirme dönemi
1999’da dönemin başkanı Boris Yeltsin istifa edip yerine Vladimir Putin’i vekaleten atadığında, Putin gerçek anlamda sahneye çıktı. Birkaç ay sonra yapılan seçimleri kazanan Putin, hızlıca ülkede yedi ‘‘süper bölge’’ oluşturup hepsinin mali ve siyasi yönetimini Moskova’ya bağımlı hale getirdi, böylece merkezi yönetimi güçlendirdi.